İŞTE BEHZAT Ç.'NİN GERÇEK YÜZÜ!

İşte aktör Erdal Beşikçioğlu, yönetmen Serdar Akar ve yazar Emrah Serbes’in ruhundan Behzat Ç.

İŞTE BEHZAT Ç.'NİN GERÇEK YÜZÜ!

Erdal Beşikçioğlu, Serdar Akar ve Emrah Serbes’in hayatı iki senedir Behzat Ç.’den ibaret. Geçen ay çıktıkları tatil sayılmazsa, koca senenin her günü, her gecesi birlikteydiler. Vazgeçilmez mekânları Farabi’de (Ankara) Behzat Ç.’yi konuştular. Bazen tartışarak, bazen kavga ederek. Bu süre içinde eşlerini, arkadaşlarını, çocuklarını pek göremediler. Serdar Akar “Eşim dizinin fanatiği olmasaydı, paçayı kurtaramazdım” diyor.



Erdal Beşikçioğlu ise “Ama çok güzel tatil yaptık yahu” cümlesini tekrarlayıp duruyor. Emrah Serbes ise yeni sezon çekimlerine “Evet, nerede kalmıştık” heyecanıyla çoktan başladıklarını söylüyor. Behzat Ç. hayranlarına gelince; onlar gün sayıyor, çünkü kült dizinin sinema filmi “Seni Kalbime Gömdüm” yani “Behzat Ç. Unplugged” önümüzdeki ay gösterimde...


Behzat’ı niçin seviyoruz?

Emrah Serbes: Steril dizi karakterlerinden olmadığı, insana benzediği için. Herkesin Behzat’ı sevme sebebi başka. Geçenlerde dönerciye gittim. Adam bir yandan tavuk döner kesiyor, bir yandan Erdal Abi’nin Emniyet’teki odasında votka içtiği sahneyi seyrediyordu. “Votkayı böyle gizli gizli çekiyor ya, bu adamı çok seviyorum abi” dedi.

Yine de daha temel bir sebep olmalı bu kadar sevilmesi için?

Serdar Akar: Bir insana ne kadar yaklaşır ve tanırsan, sevmen o kadar kolay olur. Behzat’ı öyle ayrıntılı yazmış ki Emrah, ciğerinin döndüğü yeri biliyoruz, artık “bizden.”
Uyduruk biri değil, kendiyle çelişkiye düşmüyor. Dizinin seyircileri için bir nevi arkadaş. Eh, arkadaşlarının içinde kötü huyları olan yok mu? Ama arkadaşın. Vazgeçemezsin!

Erdal Beşikçioğlu: Behzat sayesinde televizyon seyircisi eskisi kadar yalnız değil. Diğer dizilerde röntgenci gibiydiler. Behzat Ç.’yi seyrederken ise seyircilikten çıkıp hikâyenin bir parçası haline geliyorlar.

Aynı damardan beslenmelerine rağmen Kurtlar Vadisi seyircisiyle Behzat Ç. seyircisi farklı. Behzat Ç.’yi neden daha çok entelektüeller sahiplendi?

S.A.: Entellektüellerin ne b.k yiyecekleri belli olmaz. Yaratılabilecek dramatik durumların sayısı belli; 29 tane. Fakat insan dediğin tek. Behzat Ç.’yi Batman’e benzetebilirsin canın isterse.

E.S.: Kurtlar Vadisi’ni ciddiyetle seyredip tahlil eden entelektüeller tanıyorum. Tanıl Bora ile eşi 7 sezondur kaçırmıyorlar. Kullandıkları erkek dili ve sıkça silahların konuşması benziyor ama farklı yanları da var.

Behzat’ın siyasi görüşü ne?

E.B.: Behzat polis. Ne sağda durur, ne solda. Sadecedoğru bildiği şeyi yapar. Onu ayakta tutan siyasi görüşü değil, vicdanı.

E.S.: Behzat’a sorsaydınız bu soruya cevap alamazdınız. O, amirlerini hiçe sayarak, “üstüne gitme” dedikleri bir işin peşine düşebilir. Ama niçin böyle yaptığını sorsanız “İdeolojik görüşlerim böyle gerektiriyor” demez.

Dizi gibi film de siyasi meselelere temas ediyor mu?

E.S.: “Seni Kalbime Gömdüm” günümüzde geçiyor ama 1990’lı yıllardaki derin siyasi mevzulara temas ediyor. O yılların arazlarını anlatıyoruz, faili meçhul cinayetlerin ve kanun dışı oluşumların bugüne yansımasını... Yapılanlar kimsenin yanına kalmıyor.

S.A.: Diziden çok daha siyasi bir yapım oldu. İnsandaki ve memleketteki eksikleri, yanlışları görüyoruz. Ama esas çok acayip ve mühim bir kadın erkek hikâyesi var.
Aşk hikâyesi değil, daha önce seyrettiklerinizin hiçbirine benzemiyor. Behzat’ın büyük travmasını öğreneceksiniz.

E.S.: Keşke karakterin tespih sallayıp küfretmesine bakmasalar sadece. “Bu işin üstüne gitme, senin için kötü olur” tehdidi altında bile inandığı yolda yürümesine baksalar... Devletin pis işlerinden birini üstlenmiş Behzat. Sonuçta devlet ne vaat eder? Senin can güvenliğini korumayı. Bir vatandaş öldürülmüşse, devlet onu koruyamamıştır. Behzat devletin işini yapıyor ve ister istemez kirleniyor, yaralanıyor.

Behzat’ın popülerliğinin üzerinizde olumsuz bir etkisi olacak mı? Başka birini canlandırmaya kolayca gönüllü olacak mısınız?

E. B.: Galiba Behzat Ç. bittikten sonra kendimle aramda büyük bir mücadele başlayacak. Asıl savaş... Başka bir karakterin içine girmek muhtemelen çok zor olacak.

Kendinizi Behzat’tan bir şeyler “çalarken” yakalıyor musunuz? Onun gibi konuşur veya onun gibi davranırken...

E. B.: Oynadığım karakterle yakınlık kurmazsam, zaten onu canlandıramam ama Behzat bana hiç uzak değil, ben de çoğu zaman onun gibi hissediyorum. Aramızda eylem
farkı var. Ulaşmak istediğimiz yer aynı olsa da, benim üslubum değişik, onun geçtiği sokaklara sapmıyorum. Hem bu, seyirciler için de geçerli. Hepimiz Behzat’a kendi yapmak istediğimiz şeyleri yaptırmaya çalışıyoruz. Cesaret edemediğimiz işleri o üstleniyor, biz de kendimizi mutlu hissediyoruz.


'BİR KEZ YARALANMIŞSAN, BİR DAHA İYİLEŞEMEZSİN'

Behzat’ı kadınlar da erkekler de çok seviyor. Kadınları konuştuk, peki Behzat Ç. erkeklere ne anlatıyor?

E. S.: Arzularını hatırlatıyor. Sistemin içinde savrulup giderken yapamadıklarını. Herkes dosdoğru bir adam olmak ister, öte yandan bu zor bir şeydir, sınırsız tavizler verilir. Behzat’ta, taviz vermemenin mümkün olduğunu görüyoruz. Ben de onu örnek alıyorum bazen. İçimden “keşke onun gibi kimseye eyvallah etmeyen biri olabilseydim” diye geçiriyorum. Aslında bu kurcalamaya değer bir mesele. Simenon, anılarında 8 bini fahişe olmak üzere 10 bin kadınla yattığını anlatıyor. Onun yarattığı ünlü Komiser Maigret ise evine, karısına bağlı bir adam. Kendisi gibi çapkın, uçarı bir adamın hikâyesini yazmayı istememiş. O da “keşke başka türlü bir hayatım olsa” diye geçiriyormuş içinden ve demek ki herkes zıttına benzemek istiyormuş.

Siz onunla hangi yaraları, dertleri paylaşıyorsunuz? Onun arazlı yanları sizde de var mı?

S. A.: Behzat’ın bütün dertleri, yaraları bende bol bol mevcut. Mesela hayatı beceremeyen bir adam olmasını çok seviyorum. Ben de beceremiyorum çünkü. İnsan kendine bile itiraf etmediği yaralarını vücut bulmuş halde karşısında görünce, bir yakınlık duyuyor ister istemez.

E. S.: Behzat, yaralarının peşinden koşan bir adam. Ben de yazarken öyleyim. Hepimizin yaptığı şey, aslında bu. Ama şu hayatta bir kez yaralanmışsan, bir daha iyileşemezsin. Ne yaparsan yap, yaralarınla yaşamaya mecbursun. Bizi hayatta tutan şey de sadece bu.


'HİÇBİR KADIN BEHZAT Ç. GİBİ BİRİNİ HAYATINA ALMAZ'

Behzat’ın savcıya "Öyleyse mutsuz olalım” dediği sahne çok konuşuldu. İç burkucu ve seksiydi. Öte yandan Behzat’ın kadınlara sunduğu şey mutluluk vaadi değil aslında. Ne o halde?

E. B.: Söylemeye çalıştığı şey başkaydı orada. Hayal kurmayalım, beklentimiz olmasın, ânı yaşarken hiçbir şey hesaplamadan öylece birlikte kalalım ve sonucu görelim. Mutsuz olacaksak da olalım.

S. A.: Sevgi bu değil mi zaten?

Ama ben hâlâ merak ediyorum: Behzat, kadınlara ne sunuyor gerçekten?

E. B.: Behzat ve annesi hep zihnimizdeydi. Annesini görmedik ama ona ne kadar şiddetle gereksinim duyduğunu hissediyoruz. Ona özlemini kadınlarla kurduğu ilişkilerde görebiliyoruz. Kadınlar onu biraz oğulları gibi görüyor ya da sokaklarda başıboş dolanan bir oğlan çocuğu gibi... Öyle bir oğlan çocuğuna rastlayan her kadın koruyup kollamak, akşam eve yemeğe çağırmak ister. Sokakta kalmasın, güvenli bir yatakta uyusun...

E. S.: Kadınlara kadın olduklarını hatırlatıyor Behzat. Yaralarını sarıp sarmalama arzusu uyandırıyor.

E. B.: “Ben onu adam edebilirim” der kadınlar hep. Behzat söz konusu olduğunda boş bir hayal ama güzel.

S. A.: Aslında kadınların öyle bir adamı hayatlarına almaya cesaretleri yoktur. Ama diziyi seyrederken onlara bu mümkünmüş, öyle bir adamla birlikte olabilirlermiş gibi geliyor.


ERDAL BEŞİKÇİOĞLU
'Başım beladan belaya girmedi desem yalan olur'

Behzat’la tanışmanız nasıl oldu?

Dip Sahne diye bir gece kulübü işletiyordum. Orada okudum Emrah’ın romanlarını. Bir oyuncu için oyun parkı gibiydiler, çıkmak istemedim. İki üç sene zihnimde dolanıp durdular. Bir evin peşine düşen emlakçı gibiydim, aklımda hep bu karakter vardı. Kitaplardaki gibi sessiz ve suskun hayal ediyordum onu. Ara sıra Serdar Akar’la konuşuyorduk. Sonunda bir gün gelip “Başlıyoruz” dedi.

Gece kulübü işletmeniz enteresan. Behzat gibi gece insanısınız demek...

Orası benim için bir gözlem eviydi. Ankara’nın gece hayatını, sokağa ait insanların davranış biçimlerini izleme fırsatı buldum. Başım beladan belaya girmedi desem yalan olur. Behzat Ç.’ye hazırlık gibiydi. O sayede gece hayatının jargonuna da hâkimdim, gece insanlarını tanımıştım. Oyunculuğum açısından besleyici bir yerdi ama yorucu gelmeye başlayınca kapattım.

GERÇEK SAÇMALIKLAR...

Nelere tanık oldunuz orada?

Behzat Ç.’yle aynı kanı taşıyan envai çeşit adamla karşılaştım. Onların içmeden önceki hallerini de içtikten sonraki hallerini de gördüm. İçince bazıları çok neşeli oluyordu, bazıları koyu melankolik. Gerçek adamlar. Gerçek durumlar. Gerçek saçmalıklar.

Argoyla, sokak diliyle Emrah Serbes’in ve Serdar Akar’ın arası iyidir. Birinin romanlarından diğerinin filmlerinden biliyoruz. Peki sizin aranız nasıl?

Samimi olmak lazım. Devlet memuru olarak kötüdür ama Erdal Beşikçioğlu olarak hiç fena değildir. Hatta bir gün Serdar Akar “Çok küfrediyorsun, dikkat et” diye uyarmıştı beni. Anladım ki farkında olmadan kendimi role fazlaca kaptırmışım.


SERDAR AKAR
'Behzat Ç.’yi plaktan dinliyorduk, artık konser zamanı'

Farklı bir teknikle çekiyorsunuz diziyi. Buna nasıl karar verdiniz?

Önüne bir senaryo geldiğinde, üslup kendisini dayatır. Hele yazarla, oyuncuyla kafa kafaya verip üslup birliğine varabilirsen, yani ortak bir akıl ve ruh oluşturabilirsen, tadından yenmez. Aksi, kötü reji olur. Behzat Ç.’de kamera karakterlerin peşinden gidiyor, onlarla beraber yürüyor, dövüşüyor. Bu türden bir gerçekçilik hissini elde etmek ve ayrıntıları kaçırmamak için her sahnede en az üç kamerayla çalışıyorduk. Odada altı kişi konuşuyorsa, ayrıntıları ben görmesem kamera mutlaka yakalıyordu. Başta çekimleri fotoğraf makinesiyle yapıyorduk, seste problem çıkınca vazgeçtik. yeni başladığım Mor Menekşeler dizisinde bunu asla denemem, zaten yakışmaz.

“Seni Kalbime Gömdüm” filminde yapmak istediğiniz nedir?

Şimdiye kadar Behzat Ç.’yi plaktan dinledik, artık konser zamanı. Behzat Ç. Unplugged.
Kemik seyirci umuyorum sevecek, hiç seyretmemiş olan da sevecek.


EMRAH SERBES
'Polisiye adamı eğlendirmez, yorar'

“Seni Kalbime Gömdüm”, Emrah Serbes’in “Son Hafriyat” romanından uyarlandı. Roman Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz” sözüyle başlıyor. Bu cümle, sıradan bir polisiyeden başka bir şey okuyacağımızın habercisi gibi. “Kimse katil doğmuyor, şartlar onu katil yapıyor” diyor Serbes. Serdar Akar karışıyor lafa. “Bütün maçlar 0-0 başlar.” Serbes, yenilmiş, arızalı karakterleri sevdiğini anlatıyor bunun üzerine. “Kötü bir adamı neyin kötü yaptığını merak ediyorum. Başına ne zaman ne gelmiş de psikopatın teki olup çıkmış, bunu araştırmak çekici. Polisiyeyi dinlenmek için okuduğunu söyleyenleri anlamıyorum. Cinayet hikâyesiyle nasıl dinlenirsin? ‘Ah, bir cinayet işlense de seyredip eğlensek, dinlensek’ der misin? Polisiye adamı yorar aslında.” Serdar Akar ise polisiye konusunda o kadar katı değil. “İnsanı polisiye okumaya iten, arayıp bulma arzusudur. Sadece suçla ilgili konularda değil insan ilişkilerinde de önemlidir bu. Sevgilinizin bir şeyi itiraf etmesini istersiniz, etmezse sırrını öğrenmeyi denersiniz. Bütün hikâyeler merakını gidermek isteyenlere seslenir aslında. Arayışımızın sonunda ne kadar çok şey öğrenirsek, kendimizi o kadar güvende hissederiz. Polisiye insanı rahatlatıyorsa, herhalde bundandır.”

HT Pazar

Bu magazin haberleri de ilginizi çekebilir: