"Güllerin Savaşı" dizisindeki performansıyla büyük beğeni toplayan başarılı oyuncu Barış Kılıç, Marie Claire dergisinin sorularını yanıtladı..
İşte 45 soruda Barış Kılıç
1. Başrolünü Canan Ergüder, Damla Sönmez ve Sercan Badur ile paylaştığınız yeni dizi Güllerin Savaşı’nda iki kadın arasında kalmış, paylaşılamayan bir erkeği canlandırıyorsunuz. Bu karakter adeta sizin için biçilmiş kaftan gibi duruyor. Hayatınızın herhangi bir döneminde benzer bir durum yaşadınız mı hiç?
Evet; böyle bir durumda kaldım ve ayıp olmasın diye ikisini de reddettim. Şaka yapıyorum tabii ki, aslında iki ya da daha fazlasının arasında kalmış da olabilirim. (Gülüyor…)
2. Dizide masum bir çocukluk hayalinin kâbusa dönüşmesine de tanıklık ediyoruz. Sizce günümüzde masumiyet kavramı eskisi kadar güçlü mü?
Masumiyet bugün de büyük önem taşıyor tabii ki. Bence masumiyet gerçeğe en yakın özellik. Dizideki Gülru karakterinin de masumiyetinden sıyrılıp başka birine dönüşmesi, gerçeğe yakın bir idealinin, hayalinin olmasından kaynaklanıyor. Bu hayalini gerçekleştirmek adına da bir değişime uğruyor. Öyle bir zaman geliyor ki artık bu değişimin geri dönüşü de olmuyor.
3. Canlandırdığınız Ömer karakterinin aşka bakışıyla sizinki arasında bir yakınlık var mı? Ömer’in aşka bakışından ziyade hayata bakışı önemli. Mesleği uğruna tüm varlığını bırakıp ailesinden uzakta, yurtdışında yaşamayı tercih ettiği bir hayata doğru yol alıyor.
Yıllar sonra da çok değer verdiği, onu yetiştiren insanın ölümü üzerine tekrar ülkeye dönmek zorunda kalıyor. Karşılaştığı manzara ise onu bambaşka bir hayatın içine çekiyor. Ömer çekici bir erkek. Böyle bir erkeğin aşka bakışı çok da masum olamaz çünkü günün her saati ona dokunmak, onunla ilgilenmek isteyen kadınlar olur. Bir zamanlar ben de çok yakındım böyle bir hayata.
4. Nasıl keşfedildiniz? Bir oyuncu arkadaşım reklam filmi için seçmelere gittiğinde ben de ona eşlik ettim. Bekleme salonuna girdiğimizde de yanındaydım ve oradaki cast direktörü seçmelere benim de girmemi istedi. Bir cips reklamıydı. Arkadaşıma ayıp oldu ama onun yerine beni seçtiler .
5. Sette olmadığınızda, kendinizi geliştirmek adına neler yapıyor, nelerle ilgileniyorsunuz? Sporla… Özellikle de trekking yaparak zaman geçiriyorum. Doğayı çok seviyorum. En güzel gelişim, doğaya yakın olmak ve düşünmek.
6. Hiç işinizle ilgili geri adım attığınız oldu mu? Evet… İnişli çıkışlı bir iş hayatım oldu benim. Ancak geldiğim noktadan mutluyum; sindirilmiş, kısmen hüsranla sonuçlanmış birtakım süreçlerden sonra olgunluk döneminde bu noktaya gelmek benim için en doğru olanmış aslında.
On yıl önce böyle işlerin içinde olsaydım belki daha başarısız olacaktım. Zira oyunculuğu sadece zekâdan ya da teknik eğitimden ibaret görmüyorum. Oyunculuk insanın yaşanmışlıklarıyla harmanlanır… O geri adım atma isteği de hayal ettiğim projelerin içinde olamamaktan kaynaklandı. İlk bunu hissettiğim zaman, Adını Feriha Koydum dizisi ile zaten popüler olmuştum.
7. Şu sıralar hayatta en çok ne yapmaktan sıkıldınız? Bazen genel bir yorgunluk oluyor ve insan her şeyden sıkılabiliyor ama beni en çok İstanbul yoruyor. Bir süre sonra bu şehirden gideceğim. Neresi olacağı çok da önemli değil. Denizi olan küçük bir sahil kasabasında, sevdiğim insanlarla beraber yaşamak istiyorum. Bu kesin!
Hayattan çok büyük beklentileri olan biri değilim. Benim için gün nasıl başlıyor, nasıl bitiyor o önemli. İyi yemek yiyor, sağlıklı hissediyor, gece de huzurlu uyuyabiliyorsam hayat benim için gerçekten çok iyi gidiyor demektir. Onun dışında başarı için bazı şeyleri kaçırmak, yaşadığını hissetmemek bana göre hayatın sonu demek.
8. Zayıf noktalarınızın neler olduğuna kafa yordunuz mu hiç? Kırılgan bir yapım var, onu keşfettim. Güçlü olduğumu düşünürdüm oysa.
9. Kendinizde en beğendiğiniz özellik? Herkes hakkında ne düşünüyorsam direkt yüzlerine söylerim; gizlemem.
10. Kadın erkek ilişkilerinden bugüne dek neler öğrendiniz? Bir şeyler öğrenme peşine düşmedim. Birlikte olduğum her kadına çok dürüst davrandım. İlişki sırasındaki en büyük özelliğim bu; çok net ve dürüstüm. Yaşayacağım şeylerin sınırı ve sınırsızlığıyla ilgili hep çok net oldum. Hiç kimseyi kandırmadım ilişkide.
11. Kadınların dilinden anlar mısınız? (Kayıt cihazını öperek cevap veriyor) Anlarım, bak bu konuda mütevazı olamayacağım. Kadınların dilinden hakikaten anlarım. Anladım da. İlk günden beri çok tecrübeliydim bu konuda.
12. Hayatta en çok nelere tutkunsunuz? Ben hayatın iyi taraflarına, mutluluğa, mutlu olmaya tutkulu bir adamım. Mutsuzluk ve depresif olmak çok üzüyor beni. Sıklıkla bu ruh haline geçiş yapabiliyorum ama öyle olmak da istemiyorum. Depresif olmak çok korkutuyor beni.
Biriyle kavga ediyorsam, o kavga halini sürdürmek benim için bir eziyet. Ve evet, çok kavga ediyorum. Sonrasında da çok üzülüyorum. Hatalıyım ya da hatasızım bunun çok da önemi yok. Eğer bir şekilde hayatımda olacaksa o insan kısa zaman içinde barışmalıyım.
13. Duygusallığı işin içine katmadan yaşamak mümkün müdür? Mümkün değil. O, yalan dünya…
14. İnsanların hakkınızda yanlış bildiğini düşündüğünüz herhangi bir şey var mı? Hayır, yok. Kimse tarafından yanlış anlaşılacak bir durumun içinde asla olmadım, olmam da. Ancak önyargılı yaklaştığım konular oldu. Bunun son derece zararlı olduğunu geç öğrendim. Birtakım konularda çok statik ve sabit düşüncelerim vardı. Oysa her şeyi denemekte, açık olmakta fayda var.
15. Evinizdekiler dışında kimsenin bilmediği bir alışkanlığınızı itiraf etmenizi istesek… İtiraf edebileceğim bir şey yok. Ben halk çocuğuyum, dümdüz bir adamım. Sokak çocuğuyum. İnsanlar beni belki başka yerlere koyuyor; çok acayip bir hayatım olduğunu, her gün istediğimi yaptığımı zannediyor olabilirler.
Oysa ben hayatım boyunca sokak çocuğu olmayı tercih etmiş biriyim. Çünkü hayatı sokakta öğrendim. Dışarıdaki her şeyden haberdarım, hiçbir şeye uzak değilim. Sokaktaki dilencinin de ne hissettiğini çok iyi biliyorum. Her ortamı biliyorum. Bilmediğim, hissetmediğim bir duygu yok çünkü kendi hayatım da öyleydi. Doğumumdan bu yaşa kadar çok büyük travmalar geçirdim. Bu saatten sonra karşılaşabileceğim hiçbir şey sürpriz değil benim için.
16. Eşinizle üniversite yıllarında tanıştığınızı öğrendim. Onu ilk gördüğünüzde sizi en etkileyen yanı ne olmuştu merak ediyorum. Bu vücudun bir şeyler salgılaması ile ilgili. O anda hissedilenleri kelimeye dökmek zor. Yıllardır aradığınız bir şeyi bulmuş gibi hissediyorsunuz. O an, eksik olan bir parçanın tamamlanması gibi bir hissiyat olur içinizde.
İlk tanıştığımda onunla evleneceğimi düşünmüştüm. Çok enteresan bir duygu; bunu hissettiğiniz zaman evleniyorsunuz zaten. Bence bir erkek asla evlenmeyi düşünmüyor, kadın ona düşündürtüyor. Yoksa erkeğe kalsa hayatta evlenmez.
17. Bugüne dek aşk adına yaptığınız en unutulmaz şey neydi? Sürprizlerden hiç hoşlanmam dolayısıyla da sürpriz yapmıyorum. Ne hissediyorsam o an yaşıyorum. Yanımdaysa, yanında olduğumu hissettiriyorum, yanımda değilse de uzakta olduğumu hissediyor zaten. Bir, iki çiçek almışlığım var ama…
18. İki yıl ayrı kaldıktan sonra evlenme kararı aldınız. Gözden uzak olan gönülden de ırak olur sözüne meydan okurcasına alınan bu kararı verebilmek için ilişkide nasıl temellere sahip olmak gerekiyor? İnsanoğlu alıştığından çok zor kopuyor. O ayrılık döneminde de başka birine alışamıyorsanız kürkçü dükkânı misali geri dönüyorsunuz. Bunu ilişkileri aşağılar gibi söylemiyorum. Sadece aklınız başınıza geliyor…
Yıprandıktan sonra, birbirini üzdükten sonra karşılıklı farklı duygular doğuyor. Ayrılıklar da aşka dâhildir. Ayrıldıktan sonra o insanı düşünüyorsunuz, tartıyorsunuz. Değeri neymiş o kişi gittikten sonra anlıyorsunuz. Zaman zaman kötü şeyler de yaşanabiliyor. Biz de tertemiz bir adam olmadık yani ama aradan zaman geçtikten sonra sizin o kötü anlarınızı ve çekilmez hallerinizi göğüslüyormuş diye düşünmeye başlıyorsunuz.
O zaman duygularınız sizi ya tekrar birleşmeye götürüyor ya da her şey için çok geç oluyor.
19. Sevmek mi yoksa sevilmek mi? Sevilmeyi seçerim. İnsan bencildir o anlamda, eğri oturup doğru konuşalım. Herkes sevilmek ister. Sevilmeyen bir insan zaten sevmenin ne olduğunu nasıl bilecek ki
20. Bir röportajınızda; “Bir kadınla 24 saat geçirdikten sonra yalnız kalmak istiyorum” demiştiniz. Artık evli bir erkek olarak yalnız kalmak istediğinizde, nereye gidiyorsunuz? İstediğim zaman yalnız kalıyorum. Ben yalnız kalmamak için evlenmedim zaten. Hayatım evlilikten önce neyse şimdi de öyle. Yalnız kalmak mutlaka başka bir kadına yöneleceksiniz anlamına gelmez. Bu bakış açısı çok saçma, ucuz ve yanlış.
Şu anda da yalnızım, eşimden uzağım; ben çalışıyorum, o tatilde ama bu durumdan ikimiz de keyif alıyoruz. Yıllar sonra mesaj yazmayı özlediğimi fark ettim.
21. Cevaplarınızdan ataerkil bir bakış açınız var gibi geldi bana. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu düşünüyor musunuz? Evet, fiziksel olarak… Benim yapabildiğim çoğu şeyi kadınlar yapamıyor ama dediğim gibi bu sadece fiziksel. Başka bir farkımız olduğunu düşünmüyorum.
22. Gerektiği zaman kötü bir insan olabilir misiniz? Çok rahat, bir saniyede çok kötü bir insan olabilirim. Bir anda sinirlenip, insanları kırıp hemen sonrasında çok üzülebiliyorum. Dürüstçe en kötü huyum bu diyebilirim; öfke kontrolüm zayıf. Durumu toparlamak adına özür diliyorum. Hayatım boyunca özür dilemekten hiç utanmadım.
23. Hayatınızda tek bir şeyi değiştirebilecek gücünüz olsaydı bu ne olurdu? Herkese sadece iki gözü, iki kolu, iki bacağı olduğunu hatırlatmak isterdim. Dünyadaki bütün insanlara… Ne anladıysanız. Başka açıklama yok!
24. Sizden beklenti duyulduğunu hissettiğinizde ne yaparsınız? Çok mutlu olurum. Bana inanan insanların güvenini boşa çıkarmamak için kendimden o kadar ödün veriyorum ki bu durum beni hasta edebiliyor. Bu kadarı fazla bence… Benden bir beklenti içine giren kişiye bir yardımım dokunmuyorsa kendimde büyük bir eksiklik hissederim. Çevreme karşı duyarlıyım. Fazla duyarlıyım…
25. Yaşadığımız zamanda güzelliği nasıl tanımlıyorsunuz? Karşımdaki insanın gözüne baktığımda bana karşı iyi şeyler hissediyorsa ve hissettiriyorsa o insan benim için güzeldir.
26. Kendinizi şanslı buluyor musunuz? Evet… Çünkü hayatta istediğim her şey oldu ama özellikle bu yıl çoğu şeyi istemediğimi fark ettim. Bunu mesleki anlamında söylüyorum; hep az istemişim. O yüzden bundan sonra da istemeyi ihmal etmeyeceğim. İstemek çok önemli!
27. Oyunculuk dışında bilmediğimiz bir ilgi alanınız var mı? Küçükken çok şiir yazardım. Kompozisyon dersinde hep benim hikâyelerim okunurdu sınıfta. Yine yazmak isterim…
28. Sabahattin Ali’nin; “Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım, fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir” sözünü sosyal medyada paylaşmışsınız. Nedir size bu sözü hatırlatan?
Her şeyi çok fazla görmeye çalışırsanız, güzelliklerin içindeki kusurları da görmeye başlıyorsunuz. Dolayısıyla bu hayatta mutlu olmak için biraz kör, biraz sağır, biraz aptal, biraz akıllı olmak lazım. Her şeyden ‘biraz’ olması daha doğru bence… Çünkü çok bilen, her şeye çok hâkim insanların hepsi mutsuz. Çok zengin, çok başarılı… Sıfatlarının başında ‘çok’ olan herkes mutsuz. Sonuçta mutlu yaşamak önemliyse çok ‘bir şey’ olmaya gerek yokmuş.
29. Mutsuz uyandığınız sabahlarda ilk ne yaparsınız? Sabahları genellikle mutlu uyanırım. İlk yaptığım şey güzel bir kahvaltı hazırlamak olur. Az yiyorum dolayısıyla yediklerimin bana keyif vermesini istiyorum. Kahvaltı önemli, atlamadığım tek öğün. Zaten çok erken kalkıyorum. Uykuyla hiç aram yok.
30. En son ne zaman içten güldünüz? Daha bu sabaha karşı sette çok içten güldüm. Çok keyifli bir ekibimiz var. Hepimiz bir araya gelince çok başka bir şey olduk. İzleyiciler karakterleri kendiyle özdeşleştiriyorsa, doğru bir şey yapıyorsunuz demektir. Çok iyi işler görüyorsunuz, her anlamda gayet başarılı çekilmiş işler ama günün sonunda sahipsiz kalıyorlar. Bunun nedeni de aslında hayal ettiğimiz toplumda yaşamıyor oluşumuz.
Toplumun gerçeklerinden uzak çekilmiş bu işlerin senaryoları bütünü kapsamıyor. Birkaç hafta sonra, koca ekibin işsiz kalacağı bir projeyi sırf dizi çekmek adına yapmak doğru değil. Oyuncu için de doğru seçimi yapmak zor. Benim işim kalkıp da her gün reyting ölçümlerini takip etmek olmamalı. Reytinge göre senaryoların değişmesi, gerçek hikâyelerden sapılması, asıl anlatılmak isteneni anlatamamak çok acı.
Yapmak istediğin şeyle sana yaptırılan farklı oluyor. Bu da mutsuzluk getiriyor. Sadece altı günde doksan dakikalık bir bölüm yapmak, teknik olarak ancak Türklerin yapabileceği bir şey; çok net söylüyorum.
31. Peki, en son ne zaman ağladınız? Nisan ayında Kıbrıs’ta çektiğimiz Seni Seviyorum Adamım filminin bir sahnesinde ağladım. Bazen az istediğimi fark ettiğim zamanlar oldu dedim ya, sinema da istemeyi unuttuklarımdandı zaten
32. Hiç terapiye gittiniz mi? Gittim… Böyle bir şehirde yaşayıp da gitmemenin imkânı var mı? Herkes pazartesi günleri psikoloğa gitmeli bence. Bu bir sorun olarak algılanıyor insanlar tarafından, çok yanlış. Seni seven ve tanıyan bir insanın akıl vermesi ya da seni telkin etmesiyle karşında olaya son derece objektif bakan ve sadece seni anlamaya çalışan bir insanın olması arasında dağlar kadar fark var
33. Bilinçaltınızda hep saklı duran büyük korkularınız var mı? Var, bir sürü… Bir buçuk yıldır da onları elemeye çalışıyorum. Çocukluk korkuları bunlar… Her şey çocukluktan başlıyor. Son bir buçuk yıldır, geçmişte yaşadığım kötü izlenimleri atmak için bir uzmanla düzenli olarak çalışıyorum ve büyük bir oranda da attım. Çünkü onlar insanın hayatında birer fren.
Onları yenmeden başarılı olmanın ya da hayata normal devam etmenin imkânı yok. En büyük korkum sevdiklerimi kaybetmek. Bu çok insani bir korku aslında ama sırf bu yüzden dünyaya çocuk getirmeyen bir sürü insan tanıyorum. Nasıl olsa kaybedeceğim diyorlar ama bence baştan kaybediyorlar.
34.Hayattan keyif almayı bilen biri misiniz? Kolay mutlu olur musunuz? Çok kolay mutlu olurum. Beni mutlu etmek için hiç kimsenin sürpriz yapmasına ihtiyacım yok. Bir bardağı ben istemeden birinin uzatmasından çok keyif alırım. Beklemediğim minicik, sıcak bir bakış, üzerimdeki bir tüy parçasını alan bir insan beni çok mutlu eder.
35. En karakteristik özelliğiniz nedir? ‘Kendi gibi adam’ derler hep bana. Hiç olduğumdan farklı yorumlamazlar beni, ben de hiç farklılaştığımı hissetmedim. Neysem oyum. Yoksul olduğum zamanda da o durumu kabul etmiştim, yine mutluydum. Zenginliğin ya da başka bir şeyin peşinden koşmak gibi bir derdim olmadı hiçbir zaman ama hayatım değiştikten sonra da sahip olduklarımı yadırgamadım. ‘Evet, şimdi de böyle yaşamak gerekiyormuş’ dedim içimden ve hep o çizgiyi korudum derinlerde…
36. Bugünlerde en çok nelerden nefret ediyorsunuz? Herkesin nefret ettiği şeylerden; kirli siyasetten, klişe, içi boş ve hiçbir yere varmayan sözlerden nefret ediyorum. Bunca insanın kandırılmasından nefret ediyorum.
37. Evcimen misiniz? Evinizin en çok hangi odasını seviyorsunuz? Ev hayatını severim. Düzen ve titizlik hastalığım var. Her şey yerli yerinde ve temiz olacak. Evimde salonun bir köşesi var özellikle orayı çok seviyorum, kedi gibi ayrılmıyorum o bölgeden. Bir de kendi yaptığım ahşap masam var, onun hastasıyım. Her sabah kalktığımda seviyorum onu. Çünkü o masa yaşıyor.
38. Bir günlüğüne dünyanın en güçlü insanı olsaydınız ne yapardınız? Tokat atılması gereken insanlara tokat atardım. Mecazi anlamda söylüyorum; kinaye yapıyorum elbette ama bütün insanların önünde rezil etmek isterdim. O rezilliğin ne olduğunu anlasın isterdim. Kendini Tanrı gibi hisseden, saçma sapan bu insanlarla hayatımızın her alanında karşılaşıyoruz. Bu kişilere yaptıklarının ne olduğunu göstermek, içlerinde hissetmelerini sağlamak isterdim.
39. Daha ileriki yaşlarınızı tam olarak nasıl hayal ediyorsunuz? Yaşlandıkça sakinleşiyorum, daha çok içe kapanıyorum. Çok ev, çok beton, çok araba görmekten hep ‘çok’ bir şeyler görmekten sıkılıyorum. Artık bunların hayatımda en üst noktaya ulaştığını düşünüyorum. Bundan sonra daha yukarılarını görmek istemiyorum ve her gün biraz daha yeşile, doğaya doğru kaçmak istiyorum.
40. İnsanlarla ilişkileriniz nasıl? Yakın çevreniz geniş midir? Haliyle arkadaşım çok, sosyal çevrem geniş, okul yıllarımdan devam eden arkadaşlıklarım var. Tabii ki herkesle ilişki anlamında aynı seviyede kalma şansınız yok. Herkesin hayatı bir şekilde akıp gidiyor
41. Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor musunuz? Sosyal medya sayesinde herkes bir tuşla gözünüzün önünde aslında. Bu anlamda sosyal medya kısmen iyi ama kötülüğü daha fazla. Hiçbir şeyin masumiyeti kalmadı. Bana ne insanların özel hayatından, gittiği yerden, yaptığı işten… Ben yazacağımı yazıp çıkıyor ve çok fazla ‘şuradayım, şunu yapıyorum’ gibi paylaşımlarda bulunanları da listemden çıkartıyorum açıkçası. Instagram da kullanıyorum ama Twitter’da daha aktifim.
42. Neyin ya da kimlerin hayatınız üzerinizde hiçbir etkisi olamaz? Ben kimseye kendimi kapatmıyorum. Daha önce bunu yapıyordum, önümde bir perde vardı ve kendimi korumaya alıyordum. Şimdi o perde kısmen kalktı. Bu da beni mutlu ediyor. Doğru eleştiriye çok açık bir insanım ama sırf size zarar vermek için yapılan o kötü eleştiriler de bir o kadar çirkin. Her sekiz yıllık dönemde insanın bir yırtılma evresi olduğuna inanıyorum.
Mesela ben 20 yaşında çok başka bir adamdım, 28 yaşında çok ciddi bir kırılma yaşadım. 36 yaşındaysa daha başka bir boyuta geçtim… O geçişler biraz sancılı oluyor yalnız, psikoloğa gidin o yüzden. En azından sekiz yılda bir gidin. (Gülüyor…)
43. Şu sıralar kafanızı en çok ne meşgul ediyor? Sinema filmim ve dizim. Çünkü ben bunu sadece kendi kariyerim için düşünmüyorum, bu işe emek veren yüzlerce insan oluyor. Ben mutluluğu bütünle paylaşmayı isteyen bir adamım. Tek başına mutlu olmak çok büyük bir saçmalık… Yanındaki insanın yüzünün sizden dolayı güldüğünü görmedikten sonra insan tek başına nasıl mutlu olabilir ki? Onun adı başka bir şey olmalı, narsistlik belki…
Mutluluk, beraber elde edilen bir başarı. Çünkü bir zaman sonra askerlik gibi oluyor set ortamı. Devamlı berabersiniz. Kimseyle kavgalı, küs kalma şansınız olmuyor
44. 35 yaşındasınız; bugüne dek attığınız en cesur adım ne oldu? Evlenmek… Bu kolay bir adım değil, çok zor da değil ama cesaret gerektiriyor. Bakış açısı değişiyor. Çok başka bir boyuta geçiyorsunuz. İnsanın ‘yalnızlığı’ var ya o belki de düşündürüyor. Bunun sizi nasıl etkileyeceğine dair soru işaretleriniz oluyor ama herkese yüksek sesle söyleyebilirim ki hiç kötü etkilemiyor.
45. En çok ne için ya da neler için mücadele ediyorsunuz? Sevdiğim insanlara karşı verici bir insanım. Zaman zaman bu fazla yük yoruyor beni ama bundan keyif alıyorum. Bence ortada bir yük varsa bu herkes tarafından paylaşılmalı. Herkes bir ucundan tuttuğu zaman o yük yerden daha kolay kalkıyor ama tek bir insanın her şeyi yüklenmesi hiç kimseyi kahraman yapmıyor.