Onu ilk olarak ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’yle, daha sonra da ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ‘Selim’i olarak tanıdık.
Her iki dizide de karakteri ile pek sevilmese de durum gerçek hayatta tersi oldu.
Evet, hakkında çok yazılıp çizilmedi, o sakin duruşu hep vardı, ama açık kumral saçları, kızıl sakalı ve avrupai tipyle dikkatleri çekmişti.
28 yaşındaki Engin Öztürk’ten bahsediyorum. Gözlemlediğim kadarıyla son derece mütevazı, nazik ve hakkaniyet sahibi olan ve önümüzdeki dönem, bir doktor olarak karşımıza çıkacak Öztürk ile Esquire konuştu...
Onunla buluşmadan bir gün önce gerçekleştirdiğimiz kapak çekimi esnasında bir karar almıştık.
Buluştuğumuzda doğup büyüdüğü toprakları ya da çocukluğunun derinlerine inerek bugüne kadar nasıl bir hayat yaşadığını konuşmayacaktık.
Konu konuyu açardı ne de olsa. Zaten bilen biliyor; onu ilk önce ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ ve ardından ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ‘arızalı’ Selim’i olarak tanıdık.
Kimi için Kıvanç Tatlıtuğ’nun ‘kopyası’ kimi için de İskoçları andıran ‘değişik’ bir tipti.
Halbuki Eskişehirli, üniversite eğitimini tiyatro üzerine almış, asker bir baba ve ev hanımı bir annenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelmişti.
Son derece sıradan bir yaşam standardına sahip bir ailenin içinde yetişerek ve üstelik önünde hiçbir örneği olmadan oyuncu olma kararı nasıl alınmıştı, insan ister istemez merak ediyor...
“Bende bir yerden bir şey çıkacaktı. Aksini düşünemiyorum bile!
Sanırım olmayan bir şeyleri var etmek, canlandırmak ve eğlenmek gerekiyor hayatta. Resme yönelseydim de yine iyi bir şeyler çıkardı ortaya.
Küçümsüyorum ya da beğenmiyorum gibi algılanmasın ama mesela bir bankacı olmak bana göre çok ‘iş’.
Sadece hayatı kazanmanın ya da hayatını idame ettirmenin bir yolu gibi geliyor.
Yaptığım zaman insanları eğlendirdiğim ve bu yüzden mutlu olduğum için işimi seviyorum.”
Henüz sanatçı olamadım Doğuştan sanatçı ruhuna sahip olmakla ilgili bir şey bu belki de... Bu tezimi hemen kendince çürütüyor. Çünkü Engin’e göre, işin içine ‘sanatçı’ kelimesi girdiğinde insanların kendilerini çok yüksek bir yere koyduğunu düşünüyor.
Ama alaylı da değil ki... Kaç yıl emek vererek işin eğitimini almış, emek vermiş.
“Alaylı sanatçı da var, ben işin o taraflarına hiç takılmıyorum. Ben Engin olarak işin eğitimini almayı tercih ettim. En azından işin eğitimini alarak bu işlerin daha düzgün olacağını düşündüm.
Şimdi kendime yine soruyorum, ‘Sanatçı mıyım ben?’ diye... Hayır, değilim. Ben sanatçılığı, bizlerin yaptığından daha yüksek bir yerlere koyuyorum.
Bana göre bir Münir Özkul, bir Fazıl Say ya da Picasso birer sanatçı. Anlatabiliyor muyum? Hiç olmayanı yaratmakla ilgilidir sanatçılık. Yine sorayım, ‘Sanatçı mıyım?’ Şu seviyede henüz olmadığımı düşünüyorum.”
Dünden beri geçirdiğimiz vakit çerçevesinde algıladığım kadarıyla öyle göründüğü gibi ‘cool’ bir adam değilsin. Aksine muhatap olduğun herkese son derece sıcak ve kibar bir yaklaşımın var. İnsanlarla arandaki sınırı nasıl belirliyorsun? Sonuçta artık ‘ünlü’ birisin. Ünlü olmak sende bir şeyler değiştirdi mi?
“Kapalı bir çevre oluşturdum diyeceğim ama yanlış anlaşılmasın... Kendimi kapatıyorum, derken insanlara karşı bir tutum değil bu. Ekstra olarak kendimi açmadan sınırlarımı çiziyorum. Aslında şöyle bir şey; bir şey için insanlarla ilişki kurmuyorum. On yıl önce birini her ne sebepten dolayı hayatıma soktuysam ya da neden hayatımdan çıkarmışsam, bugün de böyle. Ünlü olmak ya da tanınmak bir şey değiştirmiyor bana göre.
Enerji muhabbeti var ya, bence tamamen bununla ilgili. Mesela şu anda seninle oturup konuşabiliyoruz, demek ki enerjimiz tutmuş. Suratlarımıza bakmadan kös kös oturuyor da olabilirdik. Konuşabiliyoruz; dolayısıyla sen, arkadaşım olma özelliğine sahip oluyorsun benim için. Tanınmaya başladıkça ya da dediğin gibi ünlü olduktan sonra tabii ki çevrenizdeki insan sayısı artıyor. Saçma sapan insanlar da denk geliyor, çok iyileri de! İşte o saçma sapanlarla iyileri ayıklamak tamamen yeteneğinize kalıyo
Vicdandan çok korkarım İnsanın kendini eleştirmesi ve eleştiri yönünde kendine çekidüzen vermesi elbette güzel bir huy. Peki Engin, kendisinde en çok hangi yanı seviyor?
Ailesinden sonra hayatta en önem verdiği şey; arkadaşlık. Hani ‘arkadaşlık, dostluk ve bir olmak’ deriz ya, bu değerlere oldukça önem veriyor ve tam bir arkadaş canlısı olduğunu da ekliyor: “Bugüne kadar beni kötü yönde etkileyen arkadaşlarım da oldu, zarar görmüşlüğüm de var. Arkadaştan zarar gördüm ama hiçbir zaman arkadaşlıktan bir zarar görmedim. Ha, arkadaşın bir gün gelir de senin baktığın taraftan bakmazsa, farklı yönlere dağılırsın. Ancak gerçek dostluklarla çoğalmak, çok güzel bir şey.”
Kendini izlerken çok eleştirir misin? “Kendimi izlemeyi çok tercih etmiyorum ama izlediğim zaman çok eleştirdiğim doğrudur.” İlahi gücü ve kadere inancının ne kadar olduğunu soruyorum bu kez...
“Bildiğimiz anlamda kadere inanmıyorum. Şöyle söyleyeyim; attığım adım kadar beni yönlendirebilecek bir kadere inanmıyorum. Ama bazen öyle şeyler başınıza geliyor ki, ‘E, zaten biz burada buluşacakmışız.’ diyorum. Sonuçta kadere inansak da, inanmasak da ‘Bu böyle olacakmış.’ diyoruz.”
İlahi bir korku yaşıyorsun o halde... “Allah korkum çok büyüktür. Allah’ı vicdan olarak algıladığım için vicdandan çok korkarım.”
Kadınlardan korkar mısın? Arkadaşlıkta değil ama özel ilişkilerimde kadınlardan çekindiğim noktalar var. Çünkü kadınlar farkında olmadan ilginç bir psikolojiye ve beyin yapısına girebiliyor. Erkekler daha düz. Erkeklerin hissettikleri, yaşadıkları dümdüz Hissettiği gibi yaşar erkekler.
Kadınların öyle olduğunu düşünmüyorum. Hissettiği kırmızı ise çok rahat bir şekilde siyahı yaşayabilir bir kadın. Yani erkek nasıl yalan söyleyeceğim diye kırk takla atarken kadın o yollardan çoktan geçmiş oluyor.”
Sen kırk takla atarken yolları çoktan geçen kadınlardan biri seni aldattı mı peki? Evet, aldatıldım. Konservatuvardayken başıma gelmişti.
Bu, ilişkilere ya da kadınlara olan güvenini kırmadı mı? Hayır. İşte kadınlara ‘insan’ olarak baktığım için güvenim kırılmadı. A kişisi ile B kişisini niye bir tutayım? Paranoyadan başka bir şey vermez bu bana! Ne hakkım var, A’dan gördüğümü B’ye yapmaya!
Takdir ettim valla, hakkaniyetli bir adamsın... İyi bir insanım diyemem ama hak yememeye özen gösteririm. Belki geçmişte hak yemişimdir, ileride de yiyebilirim ama inan bu farkında olmadan olmuştur ya da olur. Hak konusu gerçekten özel bir konu benim için. Vicdan konusunda korkarım. Hak yersem orada yargılanırım.