Ezgi Mola ve Murat Yıldırım: İlişkide taktik kullanmayız
- 21.03.2015 08:56
‘Kocan Kadar Konuş’ filminin başrol oyuncuları Ezgi Mola ve Murat Yıldırım Hürriyet Gazetesi'nden Hakan Gence'nin sorularını yanıtladı.
‘Kocan Kadar Konuş’ aileleri ve çevre baskısıyla evlenmeye kodlanmış Türk kızlarının hikâyesini anlatan bir romandı. Çok sattı, çok konuşuldu. Bu hafta sinema filmi olarak beyazperdede. Kadınların erkekleri bağlama taktiklerini anlatan filmin başrol oyuncuları Ezgi Mola ve Murat Yıldırım’la buluştuk, filmi ve ilişkileri konuştuk.
Hayatta kocan kadar mı konuşacaksın? Başarılı bir izdivaç... Havalı bir eş... Başarının yegâne formülü bu mu? EZGİ MOLA: Benim havalı bir kocaya ihtiyacım yok. Başarılı bir izdivaç da herkese göre değişir. Kimi eşi zenginse, kimi eşi işinde başarılıysa, kimi de gözleri çok güzel bir koca bulduysa en başarılı evlilik benimki der.
Bana sorarsan kriterlerden hoşlanmıyorum. Gönülden gelene bakıyorum. Daha duygusal şeyler benim için ön planda. Ay ama Hakan senin gözlerin fıldır fıldır... Şüpheye düşüyorum! Yanlış bir şey mi söyledim Murat?
MURAT YILDIRIM: Yok, bizde yanlış yok da sorular biraz tehlikeli galiba.
Daha yeni başlıyoruz... Filmdeki gibi kadınların çocukluktan itibaren evlenmeye kodlandığına katılıyor musunuz?
MY: Kadınlar liseyi bitirir ve bu işin doktorasını yapar... 25-26 yaşında işin profesörü olur. 30’larda artık ordinaryüstüur. Sen halı saha maçından dönerken kapı açıldığında seni kapıda bir profesör bekler anlayacağın. Şaka bir yana, işin özü, kadının beyni farklı çalışır. Süzgeçlerden geçirir ama sen düzsündür.
EM: Kadınlar bence liseyi bırak, evcilik oynarken bu duruma kodlanıyor. Eline oyuncak bebeği aldığında anne gibi sallamaya başlayarak... Kızlı-erkekli oyunlarda bile herkes evdeki görevini üstleniyor. Bu dünyanın her yerinde böyle. Cinsiyetimizin bize bahşettiği belki çoğu zaman farkında olmadan yaptığımız hareketler bunlar.
Filmin uyarlandığı kitapta; “Sabah adam horul horul uyurken, kadın ‘Acaba bu adam beni babamdan ne zaman ister’ diye hayaller kurmaya başlıyor” diyor, sebep olarak oksitosini gösteriyor. Her şeyin suçlusu oksitosin mi?
EM: O ne? Hormon mu? MY: Kadın doğum yaptığında ya da erkek kadın ilişkisinde ortaya çıkan, kadını erkeğine ve çocuğuna bağlayan bir hormon Ezgi. EM: Uzmanlar söylüyorsa vardır sebebi. O hormona saygı duyuyorum ama bunu kendisine bağlamıyorum. Benden uzak Allah’a yakın olsun. MY: İnsan bazen hormonlarının esiri olabilir. Önemli olan aklın devreye girmesini sağlamak.
Sabah kalkınca “bu adam beni babamdan isteyecek mi?” diye düşüncelere daldığınız olmadı mı? EM: Hiç öyle bir şey düşünmedim. Ben pazartesi şu oksitosinime bir baktırayım!
Filme göre 30’unu geçince evde kalıyorsun. Ezgi senin yaş 32... EZGİ MOLA: Bu klişeler hâlâ dile getiriliyor. Ailelerden, çevrelerden böyle beklentiler olabiliyor. Ama ben kendim için öyle düşünmüyorum. Eğer talebim o yönde olsaydı evlenirdim. Demek içime sinmemiş. Sen bana evde kaldın mı diyorsun yani? Yok canım, neden kalayım?
Evlenmemen her filmde gelinlik giymenle ilgili olabilir mi, uğursuzluk derler biliyorsun... EM: Yok canım artık! Neden hep senin işlerde bir düğün dernek oluyor... Evlenilecek kız prototipinde misin acaba? EM: Bilmem. Beyazı bana yakıştırıyorlar! Ben sana sorayım dışarıdan öyle mi görünüyor?
Evet... EM: Peki o zaman bir soru daha: Evlenilecek kızla eğlenilecek kız arasında fark ne? Ben ne bilmiyorum. Bence evlenilecek kızla eğlenilmeli. Ben hayatta en çok, güzel gülüp ağladığım insanların benimle kalmasını isterim.
Sende hem evlenilecek hem eğlenilecek kız duruşu var... E.M: Öyleyse ne mutlu. MY: Ne bu? Hakan evlenme teklif edeceksin neredeyse. O zaman benimle evlenir misin Ezgi? EM: !!!
Sakın ilk buluşmada öpüşme... EM: Bence işe yaramaz! Seni almak için gelen adamı en az 10 dakika kapıda beklet... EM: Ne ayıp! Bekletmeyi hiç sevmem. MY: Kimseyi bekletmemek lazım. Bu en büyük stresim.
Futboldan anlıyormuş gibi yap... EM: Ben oynuyordum eskiden. MY: Bırak anlıyormuş gibi yapmayı Ezgi bir de oynamış. EM: Ee eski santrforlardan kim kaldı? Bacaklar parantez olacak diye bıraktım sonra.
MY: Geçen gün bir kafede yan masadaki kız sanki spor stüdyosunda gibi yorum yapıyordu. Olmadı. Tonunu sevmedim. Bir garipsedim... Kadın kendi gibi futbol konuşmalı.
Mesaja asla hemen cevap verme... EM: Dünyanın en sabırsız insanıyım. Çat diye bakmazsam çatlarım. Baktığımızda karşıdan görünüyor. MY: Oyunların tadını iyi ayarlamalı.
Filmdeki başkarakter ‘yüzde 100 Türk kızı’ sloganlı Efsun... EM: Efsun 30 yaşında. Bir yayınevinde editör. İstediği işi yapıyor. Yaşadığı dünyayı ve kendini ne kadar tenkit etse de aslında her şeyle barışık. Bu yüzden kadın-erkek ilişkilerine çok daha rasyonel ve somut bakıyor. Ama ailesinden “Bu böyle olmaz” gibi fazla baskı geldiğinde onları kırmamak için taktiklere ve tavsiyelere uymaya ikna oluyor. Tam da o GECE liseden beri görmediği ilk aşkı Sinan’ı görüyor.
Size göre ‘yüzde 100 Türk kızı’ olmanın formülü ne? EM: Taktikleriyle, enerjisiyle, tavrıyla, “Sürmeden çıkmayacaksın” dedikleri rujuyla canlandırdığım Efsun karakterinin ailesindeki kadınların oldurmaya çalıştıkları kız yüzde 100 Türk kızı. MY: Filmde Efsun karakterinin iki halini görüyoruz. Biri kendi, diğeri toplum baskılarıyla değişen bir kız. Biri yüzde 100 doğal, diğeri verilen taktikleri içinde barındırıyor. Ama ikisi de Türk kızı.
İlişkilerde sizin taktikleriniz neler? EM: Benim hiç taktiğim olmadı. Hiç arkasından başka bir şey çıkan hareketlerim olmadı. Dobrayımdır. MY: Benim de taktiklerim yok, ben de dobrayım. Yoksa bir yalan başka yalanı doğurur.
Hikâyenin yazarı Şebnem Burcuoğlu “İster Kanyon ister Cevahir kızı olayım. Gültepe’de iyi bir falcı varsa giderim. Bunu da hiçbir Brezilyalı kız yapmaz diyor...” Katılıyor musunuz? EM: Fal bizim kültürümüzde olduğu için Brezilyalı yapmaz. Sen Brezilyalıya anlat bakalım, Onlar da yapar. Bu kadınca bir enerji. Peki fala inanır mısınız? MY: Geri kalmayız! Şaka tabii, fal baktırmam.
Kocan Kadar Konuş’un yazarı Şebnem Burcuoğlu filmdeki Efsun karakterinin kendinden izler taşıdığını söylüyor: “Efsun’un yaşadıklarının bir kısmı elbette ki başımdan geçenler, Allah’tan hepsi değil! İyi bir gözlemciyimdir, çevremde olan bitenden de döktüm bolca hikâyeme.” Burcuoğlu’nun karakterleri ilişkiler üzerine birçok laf etse de o durumu çözememiş:
“Evlilik arzusu denilen şey anlatılmaz, yaşanır. Yaşadık ve yaşıyoruz da. Kötü bir şey mi? Bence hayır, o da bizim bir evladımız.” Peki evlenmek isteyenlere taktik önerileri var mı: “Hayatı kullanma kılavuzumuz olmadığına göre en güzeli her şeyi akışına bırakmak.”