"Güneşi Beklerken" dizisinde canlandırdığı Zeynep karakteri ile dikkatleri üzerine çeken Hande Doğandemir, 10sayfa'dan Mehmet Nafiz Duru'ya röportaj verdi...
İşte o röportaj...
Hande ile çekim yapacağımızı duydukları andan beri binlerce hayranı bizi tam anlamıyla mesaj, beğeni ve paylaşım bombardımanına tutuyor. Backstage fotoğrafları isteyenler, paylaştığımız fotoğraflardan akıl almaz kolajlar oluşturanlar, yeni sayının biran önce çıkması için baskı yapanlar... Hatta bir hayranı derginin ücretsiz olmasına bile kızdı.
Peki bunca insan tarafından tutkuyla sevilmek, kimisine göre bu a biraz ağır kaçabilir ama "ilah" gibi görülmek nasıl bir duygu?
Adına yüzlerce hayran sayfalarının açılması, attığın her adımın izlenmesi, paylaştığın her mesajın anında yüz binlere ulaşması, seni senden çok düşünen bu kadar insanın olması ne hissettiriyor?
Hepsinden önemlisi, tüm bunlara rağmen insan nasıl bu kadar mütevazi, sevecen ve egolarından arınmış olabiliyor?
Hande'ye önce kendisinin konuya bakış açısını, daha sonra da onu "senin benim gibi biri" yapan özelliklerini sorduk ve bak onun hakkında neler öğrendik...
İnternette hakkında yapılan yorumlara kısa bir göz gezdirdim. "Türkiye'nin en güzel üç kadınından biri", "Kendi kulvarında en başarılı oyunculardan", "Oynadığı her rolün hakkını veren kadın" ve daha saymakla bitiremeyeceğim pek çok iltifat bulunuyor. Katılıyor musun?
İnsan kendi için böyle bir şey düşünemez bence. Bu sonsuz bir süreç. "Ben buyum" diyebileceğin bir yol değil. Ucu açık ve öğrenmenin bitmediği bir alan. O yüzden ben kendim için böyle şeyler düşünmüyorum. Öte yandan kim olsa taktir edilmek, beğenilmek hoşuna gider ama ben bundan birazcık utanadabilen bir insanım (gülüyor).
Dizi karakterlerinin ismi ile ZeyKer, gerçek isimlerinizle HanKer olmak üzere iki hayran grubunuz ve senin kendi adına da sayısız hayran sayfan var. Garip hissetmiyor musun?
Beni benden çok düşünen insanların olduğunu görüyorum ve bu çok tuhaf bir şey. Bir ailem herhalde beni bu kadar düşünmüştür bir de onlar. Benim bundan sonra ne yapacağımı, hangi projede yer alacağımı, her şeyi o kadar titizlikle düşünüp en ince ayrıntısına kadar hayal ediyorlar ki... Bu inanılmaz bir şey. E tabii ki insanı da çok mutlu eden bir şey.
Sana bakıp yerinde olmak isteyen pek çok genç kız var. O yaşlardayken sen de kendini şuan olduğun yerde hayal eder miydin?
Küçüklüğümden beri sürekli sahnede bir şeyler yaptım; okul gösterileri, danslar, tiyatrolar... Her kız çocuğu gibi ben de yatağa yatıp, gözlerimi kapatıp, kendimi sahnede şarkı söylerken, dans ederken hayal ediyordum elbet ama bir gün bunu gerçek anlamda yapacağımı hiç düşünmedim açıkçası. Fakat hep ulaşmak istediğim yerler vardı ve ne yapıyorsam onun en iyisini yapmak istedim.
O zamanlar senin idolün, hatta belki de ilah gibi gördüğün biri var mıydı?
O kadar farklı ki şimdiki kuşak... Bir kere ben onların yaşındayken sosyal medya diye bir şey yoktu. Sevdiğimiz insanlara ulaşamıyorduk. Böyle bir hayranlık, televizyonda izlediğin kişiyi bu denli sevme anlayışı da yoktu o zaman. Her şey değişti; kolay ulaşılabilir olduk, kendimizi onlara daha yakın hissedebiliyor olduk.
Ben o yaştayken birine karşı böyle bir duygu hissetmedim. Tabii ki kendime örnek aldığım insanlar var ama "ilahlaştırmak" bana çok iddialı geliyor.
Ne kadar doğru olduğu da tartışılır. Öte yandan birini örnek almak, kendine yol çizmek, o çok güzel şey.
Seni televizyonda görmek için çıldıran büyük bir kitle var. Peki ya sen kendini ekranda görünce nasıl hissediyorsun?
Ben kendini izlerken çok rahatsız olanlardanım. "Ne yaptım", "Acaba bir eksiğim var mı", "Bu sahneyi şöyle çekmiştik, nasıl oldu acaba" gibi tabii ki izliyorsun, onu işin için yapıyorsun.
Ama ben izlerken rahatsız oluyorum çünkü hiçbir zaman tatmin edici olmuyor. Hep "Daha iyisi olamalı", "Daha iyisini yapmalıyım" diye düşünüyorum.
Ailenin tek çocuğusun. Şımartıldığını hissettin mi?
Hiç! Özellikle tek çocuk olduğum için hiç şımartılmadım.
"Bu tek çocuk, şımarık olmasın" diye galiba annem ekstra titiz davrandı
. Hatta hep bir kardeş bilinciyle büyütüldüm. Kuzenlerimle de evlerimiz çok yakındı, üçümüz beraber büyüdük.
İlk okulda bana kaç kardeşsiniz diye sorduklarında ben hep üç kardeşiz derdim.
Seni ne korkutur? Fobin var mı?
Somut olarak korkutan bir şey yok. Ama yanlış anlaşılmak ve sevdiğim birini kırmak beni en çok korkutan şeyler.
Gündelik hayatta ne yersin? Hiç "kuru fasülyenin yanına soğan kırayım" dediğin oldu mu mesela?
Soğan ve sarımsağa bayılırım! Soğan, sarımsaksız yemek olmaz (gülüyor).
O patlıcan ezmesi de (set öncesi kahvaltıda) yenmeyecek gibi değildi. Benim yediğim herhalde en iyi patlıcan ezmesiydi.
Set zamanı çok dikkat edemiyorsun ama şimdi kendimi tamamen spora ve sağlıklı beslenmeye verdim.
Pek çok insanın kendi dış görünüşü ile problemleri vardır. Özellikle sektörün acımasızlığı göz önüne alındığında senin "Ah keşke şuram biraz daha şöyle olsaydı" dediğin bir fiziksel özelliğin var mı?
Bu işi yaptığım sürece kendime dikkat etmek ve iyi görünmek zorundayım.
Ben de kendime dikkat etmeye ve hepsinden önce iyi hissetmeye çalışıyorum. Ama özellikle bu meslekteki şekilcilik beni rahatsız ediyor.
İyi görünmek, daha doğrusu rolün neyi gerektiriyorsa aslında öyle görünmek gerekiyor ama maalesef bizde her oyuncunun model gibi görünmesi yönünde rahatsız edici bir şekilcilik var.
İyi oyuncu olmaya çalışmakla, iyi model olmaya çalışmak farklı şeyler.
Model gibi olmadığımız için o kadar çok eleştiriliyoruz ki, sırf bu yüzden yeri geliyor hakaretlere uğruyoruz.
Bir insanı görünüşü ile hor görmek, suçlamak ne kadar tuhaf ve benim hiçbir zaman anlayamayacağım bir düşünce.
Bir insan nasıl iyi hissediyorsa öyle mutludur ve işi ne gerektiriyorsa onu yapar.
Ben kendimi iyi hissediyorum ve daha da iyi hissetmek için beslenmeme dikkat ediyorum, sporumu yapıyorum.
Ama bir gün işim için kilo almam gerekirse alırım, çok daha zayıf olmam gerekirse olurum. Ben şuan için mutluyum, benimle çalışan insanlar da mutlu.
Hiç depresyona girip çareyi yanlış şeylerde aradığın oldu mu?
Kendimi mutsuz ve umutsuz hissettiğim zamanlar oldu tabii. Mutlaka her insan gibi, belki farkında bile olmadan ben de depresyona girmişimdir.
Yanlış yollara başvurmadım çünkü çevremde hep beni o durumdan çekip çıkaracak, bana destek olacak, elimden tutacak, akıl verecek insanlar oldu. O yönden çok şanslıyım!
"Seni seviyorum" demek veya birinden özür dilemek herkes için kolay değildir. Peki ya senin için?
Ben sevdiğini çok belli eden biriyim, söylemekten hiç çekinmem. Bu bir arkadaşım olabilir, sevgilim olabilir, ailem olabilir...
Herkes için, her zaman onu çok sevdiğimi gerçekten tam olarak bu şekilde söyleyebiliyorum. Bu beni de çok mutlu ediyor. Özür dilemek kısmı, evet zor.
İnsan hatalı olduğunu kolay kolay kabul edemiyor. Gerçekten farkındaysam hatalı olduğumun, özür dileyebiliyorum. Ama sevdiğimi daha rahat söylüyorum (gülüyor).
Inside the Actors Studio'nun sunucusu James Lipton bugüne kadar konuk olan tüm Hollywood yıldızlarına program sonunda hep aynı soruyu yöneltti; "Eğer gerçekten varsa, cennetin kapısına ulaştığında Tanrı'nın sana ne demesini istersin?"
İşte her şey bunun içindi. Şimdi keyfine bak.