Ünlü isimlerin giydikleri, aldıkları, yaptıkları kadar yaşadıkları evleri de merak konusu...
Murat Dalkılıç, Ege'deki taş evlere duyduğu hayranlığı yatırıma dönüştürdü. Yakında yeni bir film için kamera karşısına geçecek olan şarkıcı, biri Urla, diğeri ise Seferihisar'da olmak üzere İzmir'den iki eski taş ev satın aldı. Murat Dalkılıç'ın, yaz aylarında ailesi ve arkadaşlarıyla gitmek için iki evi de restore ettireceği öğrenildi.
Trabzonspor'un milli forveti Burak Yılmaz, Acarkent'te villa satın aldı. Kral lakaplı golcü futbolcu, yılbaşında aldığı müstakil evin içini yaptırdı.
SİNEMA SALONU DA VAR 1.000 metrekare olan evin dört oturma odası, altı yatak odası, bir sinema odası, bir Playstation odası, yedi tane banyo- buhar-saunası bulunuyor. Yılmaz, yeni evine içine çocukları için de özel bir oyun odası yaptırdı. Hiçbir masraftan kaçınmayan milli futbolcu, evin içini sanat eserleri ile donattı.
Demet Akalın, hayalini kurduğu yeni evine kavuştu. Ünlü şarkıcı Acarkent'te villa satın aldı.
Demet Akalın, eşi Okan Kurt ile yeni evinin önünde çekildiği fotoğrafı Instagram sayfasında paylaştı. 2000 m2 bahçe üzerinde 700 m2 oturma alanına sahip olan villaların fiyatı 4 milyon dolardan başlıyor...
10 yıldır Beykoz Konakları’nda yaşayan Zeynep Mutlu, bu süre zarfında iki kez taşınmış. Şimdi ise iki yıl önce taşındığı yeni yaşam kozasını İlker İnanoğlu ile paylaşıyor: “Burayı huzuru, doğası ve sunduğu standartlardan dolayı çok seviyorum. Üstelik ailem ve kardeşim de burada yaşıyor ve kızım Nazlı için bu tip yaşam şekli büyük kolaylık sağlıyor. İşe yakın olması başka bir avantajı.” Tepe Grubu’nun inşa ettiği Beykoz Konakları orman evi tarzında, standart bir mimariye sahip.
Mutlu-İnanoğlu çiftinin evi üç katlı, kullanım alanı 450 m2 ve beş odası bulunuyor. Giriş kat aynı zamanda yapının orta katı. Burada antre, misafir tuvaleti, giyinme odası ve banyolu ebeveyn yatak odası var. Üst katta Nazlı’nın rengarenk yatak odası, çalışma odası ve banyosu yer almakta. En alt katta ise oturma, TV, kütüphane ve yemek bölümlerinin bulunduğu salon, mutfak, misafir banyosu ve hizmetli bölümleri konumlanıyor. Buradan balkon ve bahçeye de çıkılabiliyor.
Zeynep Mutlu, yenileme sürecini şöyle anlatıyor: “Ev, ilk girdiğimizde çok yıpranmış ve bakımsızdı; büyük bir tadilattan geçirmek zorunda kaldık. Bir ay içinde kimi duvarlar kağıtla kaplandı, parkeler sistire edildi, mutfak yenilendi, tesisat işlemleri yapıldı ve bahçede ciddi bir peyzaj çalışması oldu. Yıllar önce ailemin Acarkent evinin dekorasyonuna imza atan mimar Murat Atabarut’un aldığı bazı mobilyaları, objeleri ve sanat eserlerini -ev satılınca- ben aldım.
Rahat koltuklar, kokulu mumlar, aynalar, fotoğraflar ve bolca sanat eseri olmazsa olmazlarımdır. Karakteri olan, nesiller boyu yaşayacak parçalara sahip evleri daima daha çok sevmişimdir. Burada da sıcak, feminen, sanatsal bir mekan, varaklı, mermerli ve antika parçalarla parıldayan bir görüntü hayal ettim. Rahat yaşanan ve yaşayan bir ev...
Renk seçimlerinde beyaz, dore ve toprak renkleri tercih ettim. Aydınlık bir atmosfer elde etmek için duvarlarda beyaz mat boya kullandım. Evin aydınlatma sistemini spotlar, bazı aile yadigarı lambaderler ve avizelerle çözdüm. Bir evin ışık duygusu, dekorasyonu kadar önemli bence. Doğru aydınlatmanın yanı sıra gizli ışıklandırma adına mumlar da kullanılmalı.”
Zeynep Mutlu aktif çalışan bir iş kadını. Aile şirketi olan Opakim’deki görevini sürdürürken, altı ay önce yakın arkadaşları olan Esra Dinçkök ve Aslı Tümen ile ortak olarak www.mutlumikrop.com isimli sağlıklı yaşam sitesini kurmuş. “Şimdi internet sitemiz www.alisverismikrobu.com için bir ofis tuttuk Yeniköy’de.
Evin büyük bir bahçesi var. Kademeli bahçede bolca yeşillik çim alan, sıklıkla da limoni, selvi ve alev ağaçları dikilmiş. Eskiden kalan kiraz ve manolya ağaçları da korunmuş.
Zeynep Mutlu: Ruh halime uyan, belli standartlara takılmayan, her an değiştirilebilen, demi-klasik ve biraz da romantik bir ev burası. İçimi ısıtan, huzur bulduğum ve mutlu olduğum yegane yer.
Fenerbahçe ve milli takım kalecisi Volkan Demirel ile eşi Zeynep, evlerinin kapısını ELLE dergisine açtı. Ünlü çift, çekim sonrası gerçekleşen söyleşide de futboldan ev hayatlarına pek çok şey anlattı.
Futboldan hiç anlamam. Ancak Fenerbahçeli Volkan Demirel’in yıldız sporcu olduğunu bilecek kadar da futbol kültürüm var. Ünlü kaleci ve eşi Zeynep Demirel’in evlerine vardığımızda ekibimizi kapıda fanatik bir taraftar karşıladı! Jack Russel cinsi Keeper bizlere önce oyuncağını getirdi; sonra çubuklu formasıyla poz verdi.
Bahçede bize, tavrı ve ebadıyla saygı uyandıran, kameralarla da gayet barışık olan Boss eşlik etti. Giriş katının bir altındaki salona geçtiğimizde duvardaki içinde sarı lacivert balıkların yüzdüğü dev akvaryumu da görünce iyice ikna oldum: Bu evin sahipleri, sadece (bizim gibi her yeri dağıtan, her köşeyi gezen; çay içmeyi seven) misafirleri değil, hayvanları da çok seviyor.
Tabii ki onun gibi tecrübeli bir futbolcuyu yakalamışken, Volkan Demirel’e birkaç uzmanlık sorusu soruyorum. Kaleci olmak zor mu? Bu soruma “İlk bakışta öyle gözükmez ama kaleci olmak hem zordur hem de büyük sorumluluktur. Futboldan anlamayanlar ‘kaleci ne yapıyor ki, sadece duruyor’ gibi düşünüyor.
Kaleci hep bekleyendir, arkadaşları gol atar o sevinemez (gerçi ben fırsat buldukça yanlarına gidiyorum). Kaleci yalnız adamdır ve top geldiğinde, ne olursa olsun son hamleyi yapar” cevabını veriyor Volkan Demirel, sonra bir de ekleme yapıyor: “Herkes kalecilik yapamaz, özgüveninizin yüksek olması lazım. Bazı şeylerden kendinizi soyutlayabilmeniz de çok önemli.”
Güneşli bir gün olduğu için ön taraftaki bahçeye çıkıyoruz. Evin küçük köpeği Keeper bize her adımda eşlik ediyor. Bir ara Boss da yanımıza geliyor. Sormaya devam ediyorum... Zeynep Demirel de gönülden Fenerbahçeli mi yoksa eş durumundan mı öyle oldu? Volkan Demirel “Zeynep beni tanımadan önce futbolla ilgilenmiyormuş.
Hatta beni önceden hiç tanımadığını söyledi. Tabii ki sonra futbola ilgi duymaya başladı. Zeynep de iyi bir Fenerbahçeli” diyor. Başka şansı var mıydı, yani istese başka bir takımı da tutabilir miydi soruma ise şu yanıtı alıyorum: “Kendimi onun yerine koyuyorum, eğer ben başka bir takıma sempati duysaydım bunu eşim için değiştirmezdim. Neyse ki öyle bir şey olmadı.” Zeynep Demirel artık eşinin tüm maçlarını izliyor.
İyi bir maçın sonrasında evde bayram havası mı eser? Ve tam tersi, takım yenilirse bu durum evdeki havayı (olumsuz) etkiler mi? Ünlü kaleci “Bayram havası esmiyor ama tabii ki mutlu oluyoruz. Yenilince de mutsuzluk yaşanıyor. Öyle bir durumda biraz tatsız oluyorum, o kadar... Hiç öyle, kimse benimle konuşmasın gibi huylarım yok” cevabını veriyor.
Volkan Demirel başka sporlarla ilgilenmeye pek vaktinin olmadığını da itiraf ediyor. Zeynep Demirel’se spor yapmayı sevdiğini ancak bugünlerde buna pek vakit ayıramadığını söylüyor. Bu arada Volkan Demirel onunla “Fotoğraf çekmek spordan sayılmaz, değil mi?” diye şakalaşıyor.
En üst katta yatak ve kıyafet odaları var. Merdiven boyunca koridorda da Zeynep Demirel’in seçtiği esprili resimler... Kıyafet odası çok düzenli, derli toplu. Zeynep, sadelikten yana, evdeki asıl derli toplu insansa Volkan Demirel... Düzeni seviyor. Bu huyunun henüz eşine geçmemiş olmasından “şikayetçi”. Peki Volkan Demirel’in gardırobunda en çok hangi parçalar var? “Hepsinden, ortaya karışık bir şeyler” diye esprili bir cevap veriyor.
“Kıyafet konusunda bir takıntısı olmadığını vurgulayan Volkan Demirel şunu da ekliyor: “Zeynep’le birlikte dolabımda bir değişiklik oldu. Eskiden daha fazla kıyafet alırdım. Onun sayesinde artık daha seçiciyim. Önceleri bilmediğim için, örneğin birbirine çok benzer tişörtler alıyordum. Artık buna gerek olmadığını biliyorum.”
Evlilik bir futbolcunun hayatını olumlu yönde etkiler mi diye soruyorum. Volkan Demirel, “Evlilik çok güzel. Bazen sorunlar da olabiliyor ama sorun olmazsa orada da bir sıkıntı vardır; herkes bir kenara çekilmiş, durumu kabullenmiş diye düşünürüm. Evlilik; kavgasıyla, üzüntüsüyle, her yönüyle çok güzel” şeklinde tam kararında bir cevap veriyor.
InStyle Home ekibi, mart sayısı için oyuncu-şarkıcı Ayça Varlıer’in ailesiyle birlikte yaşadığı Anadolu Hisarı-Göksu’daki evine konuk oldu. Beyazın ağırlıkta olduğu, klasik tarzıyla öne çıkan bu müstakil villa, şu sıralar film, albüm ve tiyatro oyunu yüzünden çok yoğun bir tempoda yaşayan Varlıer için tam anlamıyla kaçış noktası... Ayça Varlıer, şu sıralar büyük bir koşturmaca yaşıyor...
"Taş Mektep" filminde okul müdiresini canlandırdı. "Elif", adlı albümü TMC etiketiyle kısa süre önce çıktı. Ve geçtiğimiz günlerde bu albümde yer alan “Kumdan Kale” şarkısına da klip çekti. Afife ödüllü “Leyla’nın Evi” tiyatro oyunu neredeyse üç yıldır kapalı gişe oynuyor. Bunlarla beraber sekiz yıla yaymış olduğu “Karım ve Annem”, “Gümüş”, “Limon Ağacı”, “Kurtlar Vadisi”, “Sonbahar”, “Behzat Ç.” ve son rol aldığı “Kalbim Dört Mevsim” gibi dizilerde canlandırdığı karakterler var.
Çekim günü, henüz eve gelmemişken annesiyle yaptığımız sıcak sohbet esnasında, çocukluk fotoğraflarına bakarken bir kez daha anlıyoruz bunu. “Taş Mektep” filminin tanıtımından dolayı bir gün önce Kayseri’ye gitmiş olduğunu söylüyor anne Duygu Varlıer. “Ama birazdan burada olacak, az önce telefonda konuştuk” diyor sonra... Çok sempatik ve cana yakın biri. “Kızım da benim gibidir, tanıyınca hak vereceksiniz” diye sözlerine devam ediyor.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden emekli olmuş bir balerin anne Varlıer... Baba Oktay Varlıer ise yıllarca üst düzey yöneticilik yapmış bir isim. Duygu Varlıer, kızının dansa olan kabiliyetinin kendinden geçmiş olabileceğini belirtiyor gözleri parlayarak: “Ama oyunculuk ve şarkıcılık daha ağır bastı onun hayatında. Çok da iyi oldu... Ben de kızımı zor görür oldum şu sıralar ve çok özlüyorum, bildiğiniz gibi değil...”
Ayça Varlıer, Amerika’da Hart School of Music’te müzikal tiyatro ve Harvard Üniversitesi’nin Rusya’da Moscow Art Theatre School ile beraber yapmış olduğu master programında oyunculuk eğitimi görmüş. “Batı Yakası’nın Hikayesi” ve “Hisseli Harikalar Kumpanyası” gibi müzikallerde rol almış. “Ayça’nın sahnede dans, şarkı ve oyun yeteneği aynı çizgidedir. Çok iyi İngilizce bilir. Shakespeare yorumu ile yabancıları bile kendine hayran bırakmıştı” diye gurur duyarak anlatmayı sürdürüyor.
Sohbet koyulaşmış giderken kapı çalıyor ve içeri Ayça Varlıer giriyor gayet enerjik ve mutlu bir şekilde. Belli ki galadan iyi izlenimler var. “Kusura bakmayın ancak gelebildim” diye açıklama yapıyor hemen. Gerçek hayattaki Taş Mektep’in bulunduğu Kayseri’de bir GECE misafir edilmişler. Orada filmle ilgili yapılan yorumları ve annesinin ardı ardına merakla sorduğu soruları keyifle cevaplıyor Varlıer. “Ben bir şeyler atıştırırım, hemen başlarız çekimlere,” diyor sonra da...
Üst salonda onun için hazırlanan tostunu yerken bir yandan bu aile evinin onun hayatındaki öneminden bahsediyor... “Çiftehavuzlar’da tek başıma yaşadığım bir evim daha var. Ama ayın çoğu günü burada bizimkilerle kalmayı tercih ediyorum. Annem, babam ve şu anda evli olan ablam Aslı, en önemli destekçilerim ve akıl danışmanlarımdır. Buraya geldiğimde aile ocağında olmanın verdiği huzur kadar, onlarla yaptığım beyin fırtınalarının da önemi büyük benim için” diye anlatıyor Varlıer.
Göksu Sitesi’ndeki bu villaya altı yıl önce taşınmışlar. “Annemlerin burada çok sevdiği ve sık görüştüğü dostları vardı. Siteyi zaten konum olarak çok beğeniyorduk. Hele kar yağdığında burada olmak daha da keyiflidir” diye diye anlatmayı sürdürüyor.
Dört katlı villanın tüm dekorasyon işlerini anne Varlıer yapmış. “Annem balerin olmasaydı dekorasyonla ilgili bir iş yapardı herhalde. Çünkü burada gördüğünüz her ince ayrıntı onun eseridir” diyor gururla... Kendi dekorasyon zevki ise daha modern bir çizgideymiş: “Ama insan ailesinden gördüğünden illa ki etkileniyor. Antikaya merakım varsa, bunu annemden aldığım kesin...”
Evdeki neredeyse tüm eşyalar, ya antikacılardan ya da bit pazarlarından yıllar içinde toplanmış. “Bir yerde beğenilip özel yaptırılmış olanlar da var aralarında tabii” diyor Varlıer. Annesine bu konuda hayranlık duyduğunu ifade ediyor. “Annem aldığı o eski mobilyaları elden geçirterek bambaşka bir görünüme büründürmeye bayılır ve çıkan sonuç her zaman iyi olur” diyor.
Dekorasyon çizgisi daha moderne yakın olsa da aralarda klasik objeler, tablo ve heykel gibi sanat parçaları da görmeyi seviyormuş. Ahşap, özellikle de venge malzeme, evdeki tercihi... “Krem veya beyaz renkte kendimi daha rahat hissediyorum” diyor. Bu evde en sevdiği parça çocukluk yıllarından beri çaldığı piyanosu... “Bu anneme ait bir piyano. Ona da dedem almış” diyor.
Ayça Varlıer, şu sıralar iş seyahatlerinin yoğunluğundan dolayı evin yolunu pek bulamadığından bahsediyor. Peki bir ev günü nasıl geçiyor acaba? “Annemin en özlediğim sebze yemeklerini yiyerek veya sevdiğim Çin yemeklerini sipariş edip, ‘Dexter’ ve ‘Homeland’ dizilerini izleyerek” diyor. Lübnan asıllı saksafoncu Toufic Farroukh’u dinlemek de onu rahatlatıyormuş. “Sonra başlıyor koşturmaca yine” diyor Varlıer, durumdan aslında çok da şikayet etmeyen bir ifadeyle.
BU EVLERDE YAŞIYORLAR İşte Türkiye'nin en ünlü kadınlarının hiç bir detayın unutulmadığı muhteşem evleri...
Atv’de yayınlanan “Tozlu Yollar” dizisinin oyuncularından Burcu Kara, Arnavutköy’deki evine iki ay önce taşınmış. Vaktinin çoğunu dizi setinde geçiren Kara, keyfini yeni yeni çıkarmaya başladığı evinin kapılarını InStyle Home dergisine açtı. Burcu Kara’nın şu sıralar gündemi oldukça yoğun... Bahçeşehir Üniversitesi’nde ileri oyunculuk yüksek lisansı yapıyor.
Aynı zamanda yeni dizisi “Tozlu Yollar”ın seti ile Duru Tiyatro’da iki sezondur başrol oynadığı “Tatlı Çarşamba” oyunu arasında mekik dokuyor. Başrol oynadığı “Romantik Komedi 2” önümüzdeki günlerde vizyona girecek. TRT Türk için hazırlayıp sunduğu “Bi Dünya Tasarım”ı da bu listeye eklediğinden, başını kaşıyacak vakti yok genç oyuncunun...
Geçen günlerde tasarım programının 131. bölümünü çeken Kara, “Dekorasyon zevkini aşılayan, aynı zamanda ruhumu besleyen bir program o... Evimi dekore ederken orada öğrendiklerimden çok fayda gördüm” diyor. Anadolu Üniversitesi’nde ekonomi okumuş ama gönlünde hep televizyon varmış. 10 sene önce oynadığı “Haziran Gecesi” dizisi rotasını belirlemiş. “Parlak bir öğrenciydim ama ekonomi beni açmadı” diyor içtenlikle.
Arnavutköy’de aynı sitede daha önce yaşadığı için yeni ev arayışına da yine buradan başlamış. 120 m2’lik dairesi üç oda, bir salon, mutfak, banyo ve misafir tuvaletinden oluşuyor. “Arkadaşlarım sayesinde haberdar oldum buradan. Küçük ama bana yetiyor. Evi aldığımda içi köhneydi. Bu yüzden her şey yıkılarak baştan aşağı yenilendi.
Burayı yaparken yıllardır yaptığım ev gözlemleri ve tasarımcılarla olan söyleşiler sayesinde pratikliğimin ivme kazandığını fark ettim” diyor. Evi şimdilik yatmadan yatmaya kullanıyor. Ama en büyük hayali işleri biraz hafifleyince salondaki turkuaz kanepesine serilip miskinlik yapmak... Salondaki çoğu mobilya buraya özel tasarlanmış.
Sadece yemek masasının üzerindeki aydınlatmasını Mudo Concept’ten almış Kara... Ahşap sevdiği için ilk işi zeminini bu malzeme ile kaplatmak olmuş. Özel yaptırdığı ahşap yemek masası için Kiosk Flamant’tan bir ayna seçmiş.
Dört Mevsim’in cam vazolarına Kuruçeşme Yabanverde Çiçekçilik’ten aldığı beyaz erengül ve hüsnü yusufları özenle yerleştirmiş ve yemek masasının üzerine koymuş. IKEA ahşap kitaplığında en sevdiği romanlar ve tiyatro oyunları dikkat çekiyor: “Farklı kitapları bir arada okurum. Eğer uyku sorunu çekiyorsam, tercihim kesinlikle Rus klasikleridir. Çünkü 10. sayfaya gelmeden hemen gözüm kapanıverir” diye neşeyle anlatıyor.
KAR KÜRELİ EV Oyuncu-model Sedef Avcı ve Kıvanç Kasabalı çiftinin Kandilli’deki yeni evi, özenle hazırlanmış yılbaşı ağacı, renkli kar küreleri ve cana yakın sevimli köpeği Oscar ile insanı yeni yıl havasına sokuyor. InStyle Home dergisi o sıcak eve konuk oldu.
Sedef Avcı-Kıvanç Kasabalı çifti, Golden Retriever cinsi sevimli köpekleri Oscar ile beş ay önce taşınmış Kandilli’deki bu eve... Avcı salonundaki yılbaşı ağacının ışığını yakarken... Çamın yanındaki cam vitrinde yıllardır biriktirdiği kar küreleri göze çarpıyor. Bu merakı Richard Gere ile Diane Lane’in “Sadakatsiz” filmini izlediği zaman başlamış. “Orada pek dekoratif amaca hizmet etmemişti doğrusu” diye anlatmaya devam ediyor güzel oyuncu tüm sempatikliği ile...
Evin konumu, özellikle de Boğaz’ı tepeden gören manzarası, daha buraya ilk gelişlerinde çifti etkilemiş: “Karşı kıyıda Bebek-Aşiyan, yanda ise Cemile Sultan Korusu var. Burası sayfiyeden farksız. Hatta eve taşındıktan sonra uykumuz bile erken gelmeye başladı.” Daha önceki evleri Cihangir ve Ulus’ta imiş. Kandilli’yi Menekşe ve Halil dizisi çekimleri sırasında sevmeye başlamışlar. İki yıl önce satın alınan ev bir süre boş kalmış.
Taşınmaya karar verdiklerinde iç mimar baba Babür Avcı onlara tam destek vermiş: “Babam benim en zor müşterisi olduğumu söyler durur hep... İlk defa baba-kız ortak bir ev yaptık neticede...” 100 m2’lik daire, salona açılan mini bir mutfak, iki oda ve bir banyodan oluşuyor. “Küçük olduğu için buranın sade ve ferah gözükmesi bizim için öncelikli oldu ve içinde çok şey değişti” diye söze giriyor Kıvanç Kasabalı da...
Evin genel dekorasyonuna gelince... Kanepeler ve ahşap sehpa Mudo Concept’ten alınmış. Geri kalanların çoğu da özel olarak yaptırılmış. Rahmetli anneannesi Nimet Özbayram’dan yadigar iki koltuğun yüzlerini yeşil kadife kumaş ile değiştirerek salonun baş köşesine koymuş Avcı... “Onlar benim için kıymetli. Bir de kayınvalidemin hediyesi yemenili yatak örtümü çok severim. Tam üç senede işledi” diye anlatıyor.
Kanepenin yanındaki mozaik taşlı masayı Bozcaada’dan almışlar. “İkimiz de oraya bayılırız. Genelde Aliki Konukevi’nde kalırız. Bu masayı orada görüp çok beğenmiştik. Salona güzel renk kattı” diyor.
Avcı, en son çektiği ve 14 Şubat’ta vizyona girecek olan “Romantik Komedi 2”den söz ediyor sonra... “Keyifli bir film oldu, çekirdek kadro yine ilki ile aynı. Ama sürpriz isimler de var tabii” diyor, başka da sır vermiyor. Sabahları erken kalkan bir çift onlar. “Buraya taşındıktan sonra yeni yerler keşfetmeye açık olduk. Ayrıca sabahları engebeli parkurlar bularak uzun yürüyüşlere de başladık beraber” diyor Kasabalı...
Bursa Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olan Kasabalı, eğer evde ise vaktinin çoğunu balkonda çalışarak geçirdiğinden bahsediyor. “Bu da ayrı bir adrenalin” diyor gülerek. Aklımıza Michael Douglas’ın Wallstreet’te gaddar bir broker’ı canlandırdığı “Money Never Sleeps” filmi geliyor. “En sevdiğim filmlerden biridir. Bakın öyle bir rolü çok severek oynayabilirim işte” diyor gülerek.
Sahiplerinin konukseverliğinin yanı sıra renkli yılbaşı ağacı, insanı oyalayan kar küreleri ve leziz cupcake’leri ile burası yılbaşı coşkusunu insana şimdiden güzel hissettiren sıcak bir ev doğrusu...
Çiftin bu yılbaşı için planları nedir, merak edip soruyoruz. Henüz kesin karar vermediklerini söyleyip ekliyorlar: “Geçen yıl Stuttgart’a, çok yakın arkadaşlarımızı ziyarete gitmiştik. Sonra da otomobille İsviçre ve Fransa’yı dolaşmıştık. Yine buna benzer bir program yapabiliriz. Ya da yeni yılı evimizde dostlarımızla geçiririz.”
InStyle Home, Kanal D’nin flaş dizisi “Veda”nın başrol oyuncusu Fahriye Evcen’in İstinye’deki evine konuk oldu. Okulu ve dizi seti arasında mekik dokuyan güzel oyuncu, dergi ekibini şu sıralar nadir yaptığı bir tatil gününde ağırladı.
Eğitimine Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde devam eden oyuncu Fahriye Evcen, İstinye’de bir site içinde yer alan bu çatı dubleksi dairesine üç yıl önce taşınma kararı almış. “Daha önce ailemle birlikte Anadolu yakasında yaşıyordum. Ev arayışına okuluma yakın semtlerden başladım. Bir emlakçı sayesinde karşıma burası çıktı. Eve içim hemen ısındı ve taşındım” diye anlatmaya başlıyor salonundaki kanepede otururken. Bir yandan da Türk kahvesini yudumluyor.
Atkuyruğu şeklinde sade toplanmış saçları, üzerini saran tişörtü ve altında eşofmanıyla sanki bir spor markasının katalog çekiminden çıkmış gibi duruyor karşımızda. Evde bu tarz kıyafetler tercih ediyormuş genelde. “Tabii ayağımda pofuduk rahat terliklerim de hep olmalı” diye anlatıyor neşeyle. Şu sıralar vaktinin çoğu “Veda” dizisinin Samandıra’daki setinde geçiyor. Mehmet Aslantuğ’la başrol oynadığı bir dönem dizisi bu. Ayşe Kulin’in aynı adlı romanından televizyona uyarlandı.
Bir de yönetmenliğini ve oyunculuğunu Özcan Deniz’in üstlendiği, kasımda vizyona girecek olan “Evim Sensin” filminde başrolde izleyeceğiz onu. 1920’lerin İstanbul’undaki bir konakta geçen “Veda”da Mehpare adlı bir kıza hayat veriyormuş. “Dürüst, akıllı ve iyi bir kızcağız. Evin küçük beyi Kemal hastalanınca ona bakıyor ve sonunda tabii aşık oluyor” diye anlatıyor kısaca rolünü.
Bu arada özel hayatında nerdeyse hiç makyaj yapmadığından bahsediyor. “Şansıma Mehpare de makyajsız dolaşan biri” diye belirtiyor keyifle. Evcen’in cildi o kadar ışıltılı ve bir o kadar duru gözüküyor ki, sırrını sormadan edemiyoruz. “Düzenli gittiğim hamam seanslarının sonucu olabilir” diye açıklama getiriyor. Fırsat buldukça evinin yakınındaki Maslak Sheraton’ın hamamına gidiyormuş.
Beslenmesine ve sporuna da dikkat ediyor haliyle. “Genelde sebze ağırlıklı beslenirim. Sabahları sadece müsliyle kahvaltı ederim. Çikolataya aşırı zaafım var, onu da her gün yerim” diyor gözleri ışıldayarak ve hiç pişmanlık duymayarak.
240 m2’lik çatı dubleks dairenin alt katında salon, mutfak, üç yatak odası, banyo ve kiler bulunuyor. Üst kattaki çalışma odası, içinde banyo ve giyinme odası olan ferah bir yatak odasına açılıyor. Önünde ise geniş teras dikkat çekiyor. “Yazın evdeysem, genelde üst kattayımdır” diye anlatan Evcen, evini dekore ederken Gül Bayur ve dekoratör Dilek Gergeroğlu’ndan yardım almış.
Eve taşındığında dairenin temiz olduğunu, sadece zemini cilalattığını ve duvarları da kâğıtla kaplattığını söylüyor. Salonun iki duvarında farklı renklerde kâğıt tercihleri yapmış. “Bence duvar kâğıdı eve sıcaklık katan unsurların başında” diyor.
Evdeki çoğu ahşap mobilya buraya özel olarak tasarlanmış. Yalnız salondaki krem rengi kanepe ve pufunu Mudo Concept’ten almış. Yerde ise IKEA’dan alınan bir post serili. Farklı tarzları karıştırmayı sevdiğinden bahsediyor. “Osmanlı dönemini çağrıştıran aksesuvarları aralarda görmek hoşuma gider” diyor ve duvarda asılı ‘Şehrazat’ kaftanını, antikacıdan alınan eski ahşap sandığı işaret ediyor.
Kokulu mumlar ve dekoratif filler de evde görmeyi sevdiği objelerden. “Fil ailem gün geçtikçe genişliyor” diyor mutlulukla salonun köşesini işaret ederken. Fahriye Evcen, evde vakit geçirmeye bayılıyormuş. Hele de elinde sevdiği bir klasik kitap varsa. Tercihi genelde felsefi ve dünya klasiklerinden yana: “Goethe’nin muhteşem ‘Faust’unu birkaç kez okumuşluğum vardır.”
Fahriye Evcen’in ideal bir ev gününde çok sevdiği iki sarman kedisi Çiko ve Çika da başrolde oluyor genelde. Bugün hariç! “Evde yabancı birileri olunca hep kaçarlar böyle. Muhtemelen şimdi çatılarda geziyorlar. Çekim bitince gelirler” diye anlatıyor kendinden emin bir ifadeyle. Sonra da terasa çıkarak şefkatle kedilerine sesleniyor Evcen...
Ezgi Mola geçen yıl evini değiştirdi, Nişantaşı’ndaki bir çatı dubleksi dairesine taşındı. Genç oyuncu, annesinin rahatını düşünerek aldığı yeni evinde InStyle Home dergisini ağırladı. Nişantaşı’nda, yeni yapılan apartmanlardan birinin en üst katındayız. Kapının zilini çalmamızla evin içinden köpek havlamaları yükseliyor birden.
Karşımızda sevimli iki köpeği ve elinde soğuk kahvesiyle son günlerde adından sıkça söz ettiren genç oyuncu Ezgi Mola duruyor. “Bu sıcak yaz günlerinin en iyi kurtarıcısı bu. Size de ikram edelim hemen” diyerek bizi içtenlikle içeri davet ediyor. Ekibi evin girişinden merdivenlere doğru yönlendiriyor. Alt katta yapılması gereken işler olduğundan ve bunları vakitsizlikten henüz bitiremediğinden söz ediyor.
Şu sıralar Yaşar Kemal’in eserinden uyarlanan TV dizisi “Kötü Yol”da Leman karakterini canlandırıyor. “Türk işi Marilyn Monroe görüntüsündeyim. Yeteneksiz bir oyuncuyu canlandırıyorum” diyor. Salondaki sehpasının üzerinde Monroe ile ilgili ciltli kitabı eline alırken, “Bence çok özel ve yetenekli bir aktristti” diye de açıklama getirmeyi ihmal etmiyor.
Bu yaz çekilen, yönetmenliğini Uğur Yücel’in yaptığı dram tarzı “Buzdağı” ve Şahan Gökbakar imzalı komedi türündeki “Celal ile Ceren” adlı sinema filmlerinde de oynadı Mola.
Evdeyken vakti en çok üst katta geçiyormuş. Salonu da aniden karşılaşılan manzara ile sürprizli... “Aslında ev almak gibi bir niyetim hiç yoktu. Yapımcı Erol Avcı’nın ‘Her oyuncunun bir evi mutlaka olmalı’ sözü ev almamda çok etkili oldu” diye anlatan Mola, evini biraz da annesini düşünerek satın almak istediğinden bahsediyor: “Kendimden çok annemi rahat ettirmekti hayalim.”
200 m2’lik iki katlı dairenin alt katında üç yatak odası ve banyo yer alıyor. Üst katında ise salon, mutfak, banyo ve Boğaz’ı gören şirin bir teras bulunuyor.
Evi dekore ederken yakın arkadaşı mimar Mehmet Yücebaşoğlu’ndan destek almış Ezgi Mola. “Bana burasıyla ilgili o kadar pratik fikirler vermişti ki... Hakkını vermeliyim” diyor genç oyuncu. Ferah gözüken salonun duvarları kırık beyaz. Yan cephede boydan boya devam eden uzun pencereler burayı yeterince aydınlık yapmaya yetmiş gözüküyor.
Ezgi Mola, modern mobilyaları klasik tarzda çarpıcı aksesuvarlarla bir arada görmekten hoşlandığını söylüyor. “Cumba ve Mudo Concept aradığım tarzı bulduğum mağazaların başında bu yüzden” diyor. O kanepesinde oturmuş konuşurken, Golden Retriever cinsi köpeği Kuki de hemen ayaklarının ucuna kıvrılıveriyor. Tibet spaniel Suşi ise bu sıcak yaz gününde mutfakta serin taşlar üzerinde uyumayı tercih ediyor.
Başlarda apartman dairesinde iki köpekle yaşamak zor olur mu diye endişe etmiş ama sonra anlayışlı komşuları sayesinde bu konuda çok rahatladığını itiraf ediyor.
Terasta, üzerinde Ezgi Mola yazan bir rejisör sandalyesi var. Bu, ona Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları” filminde hediye edilmiş. “Konuk oyuncu olarak katılmıştım. Kamyondan çıktığında çok şaşırdım. Meğer sevgili Çağan bu anlamlı jesti filmlerinde oynayan tüm oyunculara yaparmış. Güzel bir hatıra oldu benim için de. Şimdi oradan keyifle Boğaz’ı izliyorum” diye gözleri parlayarak anlatıyor.