"Miranda yalanları bunalttı"

Yüzüklerin Efendisi, Karayip Korsanları gibi gişe rekortmeni filmlerin aktörü Orlando Bloom’a, top model eşi Miranda Kerr ile arasının bozuk olduğu söylentisini sorduk, şu yanıtı verdi: “Yalan yanlış şey yazılıyor. Her dedikoduyu ciddiye alsam aklımı kaçırırım.”

Yüzüklerin Efendisi, Karayip Korsanları, Truva gibi gişe rekortmeni filmlerinin yıldızı Orlando Bloom, yaşamını bir rüyaya benzetiyor: “Gencim, kariyerimin doruğundayım. Bir top modelle evliyim, harika bir oğlumuz var. Daha ne olsun?”

Yeni filminiz ‘Zulu’ Cannes Film Festivali’nin kapanışını yapacak değil mi? - Evet, İstanbul’dan sonra Cannes’a geçiyorum. Geçen sene Güney Afrika Cape Town’da çektik. Sert ve başına buyruk Güney Afrikalı bir polisi canlandırıyorum. Hiçbir şeyi takmayan, uçlarda yaşayan, günübirlik yaşayan, içen bir tip…

Ama özünde iyi biri. Film bir polisiye. İki genç kız öldürülüyor, biz de rol arkadaşım Forrest’la (Whitaker) cinayeti çözmeye çalışıyoruz. İşin içine uyuşturucu dağıtımı da karışıyor. Heyecanlı bir hikaye, yer almak çok hoşuma gitti.

Elinizle kılıçla görmeyeceğiz bu kez yani... - Evet. Brian Epkeen karakteri, normalde canlandırdığım rollerden daha farklı. Onun için çok keyif aldım. Sadece aksanı yaparken biraz zorlandım. Bir de Güney Afrikalı erkekler çok maskülendi. ‘Erkek’ gibi erkek yani, sert. O tavrı takınmak hoşuma gitti. Türk erkekleri de biraz öyledir herhalde, değil mi?

Burada kavgadan kaçılmaz diyelim.…Çekimler için dört ay Cape Town’daydınız. Sonrasında da ‘The Hobbit’ için Yeni Zelanda’da. Aile hayatınız için zor olmuyor mu bu durum? - Oğlum büyürken zor oluyor. İki hafta çocuğumu göremezsem, elim ayağıma karışmaya başlar benim. Neyse ki Skype var. Teknoloji çok yardımcı oluyor. Ama seyahati seviyorum. Şu an gördüğünüz gibi sürekli koşturmacayla geçmiyor hayatım.

Gittiğim yerlerde bir iki davete katılıp çekip gitmem, şehrin ruhunu yakalamaya çalışırım. Mesela geçen gelişimde Ayasofya’yı, tarihi yarımadayı gezdim. Son James Bond filminde İstanbul’u görüp çok beğenmiştim.

Çoğunlukla Adana’da çekildi o sahneler ama olsun. - Ne? Bilmiyordum. Demek daha çok gezmem lazım çünkü fark etmedim. Bu sefer vakit bulabilirsem biraz Boğaz’ı gezerim. Sahil şeridindeki evler çok güzel. Önüne de bir tekne koyarsan...… Oh! Hayat bu işte. Kaça satılıyor acaba yalılar?

Ev almayı düşünür müsünüz İstanbul’dan? - Neden olmasın? Çok beğendim İstanbul’u. Taşınmaktan bahsetmiyorum ama ara sıra gelip gitmek eğlenceli olabilir.…

Top model Miranda Kerr’le evlisiniz ve iki yaşında bir oğlunuz var. Neler yapıyorsunuz aile olarak? - Boş zamanlarımız olunca, birlikte eğlenebileceğimiz aktiviteler yapıyoruz. Ben daha çok sportif faaliyetleri severim. Dağa tırmanıp, sörf yapıp, motosiklete biniyoruz.

Saydıklarınız küçük bir çocukla yapılacak faaliyetler değil... - Bizi engellemiyor bu. Flynn ilk doğduğunda onu sırt çantası gibi bir şeyle taşıyordum her yere, bayılıyordu. Ama şimdi 2 yaşında, büyüdü, ağırlaştı. Pek mümkün olmuyor. İsterse geliyor benimle, kafasına göre takılıyor.

Nasıl bir babasınız? - Baba olmak, hayattaki en büyük önceliğim. Belki bu beni iyi bir baba yapıyordur. Oğlumla aramızda iyi bir bağlantı olduğunu düşünüyorum.

Eylülde Broadway’de ‘Romeo&Juliet’i sahneleyeceksiniz.Yine romantizm dorukta.. - Romeo’yu canlandırıyorum, daha ne olsun? Gerçi biraz heyecanlıyım. Broadway’de Romeo&Juliet en son36 yıl önce sahnelenmiş. Doğduğum yıl olan 1977’de. Demek ki beni bekliyordu Romeo. Umarım tiyatro tanrıları elimden tutar da, bir aksilik olmaz. Vurun tahtaya...

Batıl inançlarınız var galiba... -Herkes kadar var. Saplantılı bir şekilde değil. “Merdiven altından geçmem, tavşan ayağı taşırım” gibi inançlarım yok.

Genelde canlandırdığınız roller hep romantik. Siz de öyle misiniz? - Sanırım. Hayalperest ve maceracı bir ruhum olduğu söylenebilir. Bunu Miranda’ya sormanız lazım aslında. Ne cevap verir emin de değilim. Sanırım “İstediği zaman romantik olabiliyor” gibi bir şey söyler.

Ona yaptığınız en romantik hareket? - Bilmem.… Bir anda düşününce insanın aklına gelmiyor. Zaten anlatmasam daha iyi, özel hayatımla ilgili konuşmaktan hoşlanmıyorum.

Evliliğinizin iyi gitmediği konusunda dedikodular var... -Umursamıyorum hakkımda yazılanı çizileni. Çünkü bunlara çok kafayı taksam, aklımı kaçırırım. Niye ciddiye alayım? Görüyorsunuz zaten neler yapıyoruz, nasıl bir yaşam sürüyoruz. Kendi kendimize yaşayıp gidiyoruz.

Karayip Korsanları’ serisinin son filminde yer almadınız. Bazı eleştirmenler filmi biraz sıkıcı buldu, siz beğendiniz mi? - Teşekkürler. Stüdyoyu da arayıp şu görüşlerini iletirseniz memnun olurum. Projeye bir film için başlamıştık ama üç tane daha çekildi. Üçüncüsünde rolüm bitti. Hal böyle olunca, son projede yer almadım.

Ama hepsini çekerken çok keyif aldım, şimdi arayıp “Haydi sete gel, bir tane daha çekeceğiz” deseler, koşarak giderim. Ki bu olacak, beşincisinin çekileceğini söyleyebilirim, üzerinde çalışıyorlar.

Yer aldığınız projelerin sürekli devam filmleri çekiliyor. ‘Sırada ne var, ‘Baba 4’ mü? - Belki. Çok ‘cool’ olurdu o seride de oynamak. Düşününce gerçekten de bahsettiğiniz gibi oldu. Okuldan mezun oldum, birdenbire kendimi dev iki projeye bağlanmış buldum. Yüzüklerin Efendisi’nde daha toydum, o kadar kıstırılmış hissetmedim ama Karayip Korsanları’nda iş değişti. Bitmedi bir türlü, koş, yenisini çek sürekli. Onun için ‘Zulu’ gibi uzamayacak, çok Hollywoodvari olmayan filmler çekmek de hoşuma

Yanlış anlaşılmasın, dev bütçeli filmlerde yer almak harika bir tecrübe. Ekiple aile gibi olduğumuzdan kopamıyoruz. Mesela Legolas Hobbit kitaplarında yer almıyordu. Ama Peter (Jackson) bir şekilde ekledi beni. Ay sonunda Yeni Zelanda’ya gidip çekimleri tamamlayacağım. Ona o kadar çok şey borçluyum ki, ne istese yaparım zaten. İlk işimi verdi.

İlk filminizle şöhret oldunuz, ama isminiz hiçbir skandala karışmadı. Genç yaşta bu şöhreti nasıl kaldırdınız? - Yüzüklerin Efendisi’ndeki rolümle daha çok ‘tanınır’ oldum. Tabii ki büyük bir değişimdi; en nihayetinde yeni mezun, hafta sonları iş peşinde koşan bir çocuktum. Peter bana gerçek anlamda iş verdi, ev aldı, cebime para koydu.

Ama hayatımı altüst eden, gerçek anlamda şöhret getiren film ‘Karayip Korsanları’ydı. En azından sarı peruk ve lens takmak zorunda kalmayacağım bir roldü, insanlar tipimi gördü tanıdı. Sokakta gezme olayı böylece bitti, ama çabuk alıştım.

Şöhretten sıkılmadınız yani... - Bir adamın hayatı daha ne kadar iyi olabilir ki? Hayalini bile kuramayacağım imkanlar sunuldu önüme. Harika bir oğlum, iyi bir karım var. İşler de iyi gidiyor. Kendimi sürekli bir dağın zirvesinde gibi görüyorum, bir dağı tırmanıp, diğerine atlıyorum.

Mesela şimdi Romeo’yum, hep yapmak istediğim bir şeydi bu. Onu canlandırabilecek kadar gencim hâlâ, ucundan kıyısından da olsa. Uzun lafın kısası, rüyayı yaşıyorum. Hürriyet

Bu magazin haberleri de ilginizi çekebilir: