Seksi ve masum güzel Nesrin Cavadzade!
- 22.05.2016 13:15
Nesrin Cavadzade Hürriyet yazarı Hakan Gence'ye konuştu..
Nesrin Cavadzade, festival filmlerinin aranan ismi. Şimdiye dek 20’ye yakın önemli ödülün sahibi. Ama bir süredir rüzgâr onun için farklı yönden esiyor. Cavadzade, sosyal medya hesabından cesur pozlarını yayımlıyor, lügatimize ‘seksiyet’ gibi kelimeler katıyor. “Diva olmak benim kaderim” diyen Cavadzade’yle yeni dizisi ‘Kış Güneşi’ vesilesiyle buluştuk. Değişimini, sekse ve erotizme bakışını, Türkiye’de cinselliği konuştuk...
Festival filmlerinin ödüllü oyuncusuyken sizi birden Instagram’da kâh direk dansı yaparken kâh karın kaslarınızı sergilerken görür olduk.Hangi noktada ‘devreleri yaktınız’? - Bende devreler doğuştan yanık (gülüyor). Paylaştığınız fotoğrafların altına ‘seksiyet’ diye not düşüyorsunuz. Ne demek bu?
- İçinde masumiyet olmayan bir seksapel tek boyutlu olacaktı. Bu yüzden masumiyetle seksapeli birleştirdim ve ortaya ‘seksiyet’ çıktı. İçinizdeki ‘seksiyet’i ne zaman keşfettiniz? - Aslında bu kadın içimde hep vardı, onu gösterecek kanalı bulamıyordum. Sizi bu rahatlık mertebesine ulaştıran ne?
- Sinemadaki başarılarım üst üste geldi. O kadar çok onaylandım ki... 20’ye yakın ödülüm oldu. Fakat baktım, artık kendimi şaşırtamıyorum. İçimde tek bir Nesrin olmadığının da farkındaydım. İyi oyuncu, sanat filmlerinin aranan ismi... Ama başka yönlerim de vardı. Mesela uzun yıllardır spor yapıyorum. Oradaki birikim beni özgürleştirdi. Bedenimle hiçbir sorunum kalmadı. Instagram bütün bunları açığa çıkarmak için bir araç oldu. Şimdi özgür hissediyorum.
Bu özgürleşme sürecinde bedeninize dair en büyük keşfiniz ne oldu? - Bacak, meme, boy pos... Bir yandan bunlara emek sarf ederken bir yandan önemli olmadıklarını kavradım. Çünkü her şey bakışta bitiyor. Beni diğer oyunculardan ayıran bir şey varsa onun gözlerimdeki mana olduğuna inanıyorum. Bakışlarımla ruhumu aktarmaya çalışıyorum. Kendimi güzellik ve erotizmle ifade ediyorum.
Kendinizi ifade yönteminiz olan erotizmi nasıl tanımlıyorsunuz? - Bunu çıplaklıkla özdeşleştirmiyorum. Seksi olmak, cinsellik ve erotizm; libidoyla ilgili... Freud, “Libido, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşlemek” diyor.
Peki size göre libido ne? - Libido eşittir hayat enerjisi. Hayat enerjisi de filizlenmek ve çiçek açmak demek. Bu enerjiyle aramıza mesafe koyduğumuz her an yaşamdan uzaklaşıyoruz. O halde sizin libidonuz hayli yüksek olmalı... - Ben hayat enerjisine mesafe koymamayı seçiyorum.
Bu yüksek hayat enerjisi erkeklerin size bakışını nasıl etkiliyor? - Instagram’da özelden, mesajdan çıplak fotoğraflarını yolluyorlar. Başlarda çok üzülüyordum. Ama sonra aklıma dâhiyane bir fikir geldi. Şimdi hiçbirini silmiyorum, onlarla sergi açacağım. Kimliklerini de açıkça göstereceğim. Erkek cinselliğini bu şekilde sergilemekte bir sakınca görmüyorsa, kadın da bundan sanat üretmekte sakınca görmemeli. Size dava açmazlar mı?
- Onların yaptıkları şey bir cinsel taciz. Dolayısıyla ben onlara dava açabilirim. Hiçbirinin penis fotoğrafını zorla almadım. Ne biliyorsun, belki ünlenecekleri için mutlu bile olabilirler. Bu kadar çok çıplak erkek bedeninden ne öğrendiniz? - Kadınların da bu kadar pervasız olabilme özgürlüklerinin olması gerektiğini öğrendim.
Peki seks, hayatınızın neresinde duruyor? - Sevgilim olduğunda her şeyin en güzelini yaşamak isterim. Ama 2.5 senedir hayatımda biri yok! Âşık olamadım. Biriyle birlikte olmak için mutlaka sevgili mi olmanız lazım?
- Evet. Aşk konusunda tutucuyum. Aşk kadınıyım; aşk için nefes alıyorum ve aşkla sanat yapıyorum. O yüzden âşık olmadığım insanla beraber olmam mümkün değil. Kadın dünyaları fethedip savaşlar kazanabilir. Ama erkeğine yenilmeli. Ben de güçlüyüm, meydan okumaya müsait bir yapım var. Ve beni yenecek bir erkek arıyorum. O da karşıma kolay çıkmıyor.
‘Kış Güneşi’ dizisindeki karakteriniz âşık olduğu adam için mücadele etmek yerine onunla arkadaş olmayı tercih ediyor. Siz olsanız bunu kabul eder misiniz? - Bir şey olmuyorsa olmuyordur. Ben arkadaşlığa çok kıymet veririm. Hayatıma insanları zor alır, aldıktan sonra da bırakmam. Ama bunlar bir yana, Endemol Türkiye’den bana gelen Efruz karakteri son derece derinlikli.
Türkiye bir film olsa türü ne olurdu? - Korku! Peki hangi filme benzetiyorsunuz günümüzü?
- ‘Misery’ (‘Ölüm Kitabı’)... Başarılı bir yazar, psikopat bir kadın tarafından eve kapatılıyor ve türlü işkencelere maruz kalıyor. Bu toprakların da inanılmaz potansiyeli var ama bunu gerçekleştirmesinin önünde engeller bulunuyor. Biri ülkenin üzerine kilit vurmuş gibi... Gitgide muhafazakârlaştığımız bir dönemde fotoğraflarınızdan dolayı iş kaybetmekten korkmadınız mı?
- Hayır. Ülkenin gidişatından elbette korkuyorum. Eskiden daha umutlu cevaplar verirdim, son bir senede üzerime umutsuzluk çöktü. Ama Nesrin olarak eğer bir şeyden korktuğumu hissediyorsam üzerine giderim. Türkiye muhafazakârlaşıyor gibi bir korkum olsaydı da üstüne gider ve yine bu pozları verirdim.
Cinsellik ve toplum arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? - Yürünecek çok mesafe var. Toplum cinsellik anlamında ikiyüzlü. Doğal olarak yaşanması gerekenler kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Aslında kadın ve adam istediğini yapıyor ama maskeyle yaşıyor. Bu sebeple toplum da kendini bastırmak zorunda hissediyor.
Siz Türkiye’de kimi seksi buluyorsunuz? - Türkiye’de kadınlar ‘libidinal enerji’lerini bastırmak zorunda kalıyor. Burada Penelope Cruz veya Eva Mendes gibi şehvetli kişiler göremiyorum. Bunun sebebi herhalde ikiyüzlülüğü yaşama zorundalığı; içlerinde olmasına rağmen o duyguları açığa çıkarmalarına izin verilmiyor. Yine de Türkiye’de bunu başaran tek bir isim var: Tarkan.
Hangi yönüyle? - Bence Tarkan libodonun sözlük anlamı. YouTube’da milyonlarca videosunu izledim, hepsi öpücükle bitiyor. Hiçbir şey bulamazsa havayı öpüyor. Kendisiyle, bedeniyle ve libidosuyla öyle bir enerji yayıyor ki...
Sizin bu libidolarınız çakışsa neler olur kim bilir? - Tarkan’ın bir klibinde oynamak için bütün Altın Portakal’larımı geri verebilirim!
Evlenmesine gerçekten çok üzüldünüz mü? - Bu sorunun cevabı: Sevgilim evlenmiş, ‘yalnızlık ömür boyu’... Türkiye’de hayranlık duyduğum isimlerden bir diğeri de; Yıldız Tilbe. Onun o delirmişliğini seviyorum. Bunu da diva olmasıyla açıklıyorum. Hiçbir eril enerjiye ihtiyaç duymadan kendi kendine sivrilebilen kadın figürü, Maria Callas gibi...
Siz de o delirmişlik yolunda ilerler misiniz? - Allah bana öyle bir delirme veya güç kaynağı nasip eder mi bilmiyorum ama çok isterim. Bu enerjiyi divalık enerjisi olarak okuyorum ve diva olmak da benim kaderim.
* Bakü doğumluyum. Doktor bir anne ve ekonomist bir babanın kızıyım. Ayrılıkları Sovyetler’in yıkılmasına denk geldi. 11 yaşımda annemle İstanbul’a taşındım. Marmara Üniversitesi Sinema ve Televizyon okudum.
* ‘Dilber’in Sekiz Günü’ filmiyle Erzurum, Bursa ve Ankara Film Festivalleri’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’, ‘Güzel Günler Göreceğiz’ filmiyle Altın Portakal En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, ‘Kuzu’yla da aynı festivalde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandım.
* Yurtdışındaki son projem ‘Legends’ dizisi. Artık yurtdışı işlerimle ilgilenen bir ajansım da var. Dünyada yükselen menajerler listesinde ilk 30’a giren bir isimle çalışıyorum. Kesinlikle bir gün Oscar alacağım. Kaynak:hurriyet.com.tr
