Yasemin Kay Allen: Sadece ten uyumuyla aşk yaşanmaz!
- 18.12.2016 09:42
Yasemin Kay Allen aşkla ilgili samimi açıklamalarını Hürriyet'ten Hakan Gence'ye anlattı. İşte o röportaj...
Farklı kültürlerle harmanlanmış bir hayat hikâyesi, çabasız bir seksiliği ve kontrollü bir cazibesi var. Yeteneğiyle kısa sürede parladı ve adını aranan oyuncular arasına yazdırdı. Yasemin Allen’la başrollerini Murat Boz ve İrem Sak’la paylaştığı, cuma günü vizyona girecek olan ‘Dönerse Senindir’ için buluştuk.
Yeni filminiz, ana teması aşk olan bir komedi. Sizce aşkın kaynağı nedir? - Çok sıkıcı gelebilir ama zihinsel ve bedensel uyum. Kimyanın, karakterlerin, her şeyden önce de hayat ideallerinin uyuşması... İdealleriniz aynıysa sohbetiniz de hiç tükenmiyor.
Cinsellik? - Ne aradığına bağlı! Seni yormayacak bir şey arıyorsan, ‘zihinselliğe’ önem vermeyebilirsin. Ama ben öyle değilim. Benim için bedensel uyum, her şeyi kapsamıyor. Bazen tutku ve aşkı karıştırabilirsin. Birini ilk kez gördüğünde yaşadığın heyecan, her şeyin önüne geçebilir. Oysa zamana bırakmak, birini tanıdıkça onun seni heyecanlandırması, daha uzun soluklu bir ilişki sağlıyor.
Benim için ilişki, bittiği zaman biter! Yani uğruna şarkılar, şiirler yazılan ten uyumu, aşk için yetmiyor... - Benim için sadece ten uyumuyla aşk yaşanmaz. O zaman adı, tutku olur. Cinsellik önemli tabii... Ama eğer karşındakiyle bütün hayatını geçirmeyi düşünüyorsan, onu birinci sıraya koymamak lazım.
Peki filmdeki gibi aşkta taktik olur mu? - Bazı insanlar oyun oynamak ister. Bu şekilde ilişkinin tutkusunun arttığına inanır. Ben öyle değilim, doğallıktan yanayım. Fazla taktik aşkı öldürür. Pekiştiriyorsa da o aşk değil, tutkudur.
İlişkilerinizde hiç mi taktik uygulamadınız? - Ben duygularımı belli ediyorum. Mesela mesajlara uzun süre cevap vermiyorsam ya da o kişi beni aradığında geri dönmüyorsam zaten cevap bellidir. Yaptığım en uç taktik, biraz cool’u oynamak olmuştur.
‘Dönerse gerçekten senin’ midir? - Benim için ilişki, bittiği zaman biter! Soruya gelirsek; ne için döndüğüne bağlı. Başkası istememiş olduğu için de dönmüş olabilir. O yüzden durup bir düşünmek gerek. Ben ilişkilerde serbest kalma taraftarıyım. Üzerime çok düşülürse bana güvenilmiyormuş gibi hissedip kaçmaya başlıyorum. Kısıtlanmak bana göre değil.
19 yaşından beri tanınıyorsunuz. Şöhret olduktan sonra aşkı yaşama şekli de değişiyor mu? - Çevrende bazı alanlar büyüyor, bazı alanlar küçülüyor. İnsanların seni tanıştırdıkları kişilerde bir kısıtlama oluyor. Benim de başta ilişkilerimi sorguladığım zamanlar oldu. Naifim, insanların bana yaklaşma sebeplerini görmediğim anlar oluyordu. Güvendiğim bir arkadaş çevrem var, onlar beni uyarırlardı.
Birilerine özgürlük sağlanıyorken maalesef bazı taraflar susturuluyor Film iyi hoş ama aşk böyle bir gündemde biraz ‘lüks’ mü kaçıyor? - Aşk bir kurtarıcı olabilir. Ülke ve dünyada olanlara kalbin kırıldığında dönüp arkadaşlarına, aşkına daha sıkı sarılmalısın... İçimizdeki sevgiyi tutmamamız, göstermemiz gereken bir dönem bu. Dünya ve Türkiye’de bir şeyi değiştirme imkânınız olsaydı, bu ne olurdu?
- İnsanların birbirleriyle daha fazla tartışmadan konuşabilme yeteneklerinin olmasını isterdim. Ben de arada o tufaya düşüyorum. Birine bir şey anlatmaya çalışırken karşımdakinin anlamaması beni de sinirlendiriyor. İletişimimizin daha güçlü olmasını isterdim. Belki yeni bir dil oluşturmamız gerekiyordur. Bir de yeniliklere daha açık olunmasını diliyorum. Bir şeyi çocukluğundan beri savunuyorsun diye, sonuna kadar onu savunmak zorunda değilsin. Bir gün fikrini değiştirebilirsin.
Son günlerde yalnız kaldığınızda nelere kafa yoruyorsunuz? - Parası olanla olmayan arasındaki boşluk büyüyor. Refah içinde yaşayan insan sayısının artması gerek. Sonra petrol... Kalkması gerekiyor. O geçiş yavaş olacak. Solar enerjiyle ne kadar büyük alanlara güç verildiğini görüyoruz. Bu teknolojinin çok pahalı olduğu söyleniyor ama petrol üzerine çıkan savaşlardan daha pahalı olamaz. Ayrıca orada canlar gidiyor.
Bir de; internette dolaşan sahte haberler... “Bakın çocuklar ölüyor” derken, kimin aslında neyi, neden desteklediğini tam bilemiyoruz. O yüzden her şeyin farklı haber kaynaklarından okunup öyle fikir sahibi olunması gerektiğine inanıyorum.
Peki Türkiye’de? - Bazı insanlara ses verilirken diğerlerinin sesinin kesilmesi... Haklı çıkmak bunu gerektirmemeli. Haklı olduğunu biliyorsan, birilerini susturmak gerekmemeli. Herkes fikrini söyleyebilmeli. Her zamanki gibi birilerine özgürlük sağlanıyorken maalesef bazı taraflar da susturuluyor. Bunun bir dengeye varması ümidindeyim.
Hayattaki önceliğiniz ne? - Yeni şeyler görmek, deneyimlemek... Enerjim varken dünyayı gezmek... ‘46’ dizisinden sonra seçici olup biraz ara vermek istedim. Güzel bir yaz geçirdim. Amerika’daydım, Los Angeles ve New York’ta kafamı tazeledim. Şimdi umutlu ve ileriye yönelik heyecanlı olduğum bir dönemimdeyim. Hayat ne getirecek diye bekliyorum.
ONUN HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 5 ŞEY En çok hayatta değiştiremediğim haksızlıklara üzülüyorum... Beni en çok güldüren şeyse kara mizah. 19 yaşımdan beri bu sektördeyim. Yeni başladığım dönemlerde insanların gözünün bu kadar üstümde olması beni biraz korkuttu. Bu yüzden başlarda kendimi yalnız hissetsem, korksam da artık öyle hissetmiyorum.
Güleryüzlüyüm. İnsanları güldürmeyi ve gülmeyi severim. Sanırım rol aldığım projelerden dolayı ‘snob’ olduğuma dair bir algı oluştu. Ama bu filmde canlandırdığım ‘Selin’ farklı bir kadın. Müzisyen, kendini en çok sahnede rahat hissediyor. Romantik ama kalbinde doldurması gereken bir boşluk yok. Hayatın anlamını aşkta değil, müzikte buluyor.
Avustralya’ya taşındığımızda arkadaşlarımı geride bırakmak zordu. Sonra da Avustralya’dan Türkiye’ye dönmek ve bu sefer oradaki arkadaşlarımı bırakmak üzücüydü. Aidiyet duygusu benim için problemdi. Şimdi kendimi arkadaşlarıma ve sevdiğim insanlara ait hissediyorum. Bir gün James McAvoy ve Michael Fassbender’le oynamak isterim. Yönetmenlerden David Fincher’ı seviyorum. Innarritu’nun ‘Birdman’ filmi en sevdiğim filmlerden biri.
Oyuncu Suna Yıldızoğlu, Yasemin Allen’in babasıyla (Dudley Allen) İngiltere’de tanışıp evlendi. Çift sonra Türkiye’ye geldi. Yasemin Allen, burada doğdu. Anne ve babası ayrılana kadar (yani 11 yaşına kadar) Türkiye’de yaşadı. Daha sonra babası Güney Afrika’ya giderek kendine yeni bir hayat kurdu. Allen, annesiyle Avustralya’ya gitti. Sekiz sene orada kaldı.
Sinema, televizyon ve drama eğitimi aldı. Annesi ve kardeşi Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan bir yıl sonra tatil için onların yanına geldi ve burada kalmaya karar verdi. İlk işi ‘Elif’ dizisi oldu. Başlarda dil problemi yaşadı ama kitaplar ve filmlerle bunu aştı. ‘Merhamet’, ‘Şeref Meselesi’, ‘Muhteşem Yüzyıl’, ‘46’ gibi dizilerde oynadı. ‘Su ve Ateş’ filminde Özcan Deniz’le başrolü paylaştı.
Ben ilişkilerde serbest kalma taraftarıyım. Üzerime çok düşülürse bana güvenilmiyormuş gibi hissedip kaçmaya başlıyorum. Kısıtlanmak bana göre değil.
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: Çıtı pıtı değil, maskülen... ** Yasemin Allen, çıtı pıtı kızlardan değil. Hali tavrı, bir tık maskülen... Karşı karşıya gelince ne kadar rahatına düşkün biri olduğunu anlıyorsunuz zaten. Topuklu ayakkabı yerine bot, şıkır şıkır elbise yerine jean giymeyi seviyor. Bu kez röportajımıza yeşil, kadife bir ceketle geldi. Cildi o kadar parlak ve pürüsüzdü ki, yine gözlerimi ondan alamadım.
** Yeni filmi vesilesiyle bol bol aşk konuştuk. Yeni başlayan bir ilişkisi varmış. Espri anlayışı kuvvetli erkekleri beğendiğini anlattı, “Durumları, beni ve kendini ‘ti’ye alabilmeli. Hayata ve kendine gülmeli” dedi. Kaynak: hurriyet.com.tr
